Tarlada Üretim, Pazarda Alım Zorlaşıyor | HORECA TREND
Takip edin!

Çevre

Tarlada Üretim, Pazarda Alım Zorlaşıyor 

İklim krizi ve artan maliyetler nedeniyle tarımsal üretimde kriz giderek derinleşiyor. Üretim maliyetleri karşılanmayan ürünler tarlada kalıyor. Kuraklık ve ve düzensiz yağışlar, ürün kayıplarını artırıyor. Tüketiciye yansıyan yüksek fiyatlar gıdaya erişimi engelliyor. Tarımın sürdürülebilirliği ve gıda güvencesi için acil ve bütüncül çözümler gerekiyor.

Yayınlandı

on

2024 yazı, Türkiye’de çiftçilerin ve tarım sektörünün karşılaştığı zorlukları daha görünür hale getirdi. Ülkenin dört bir yanında çiftçiler eylemlerle seslerini duyurmaya çalıştı; Malatya’da kayısı üreticileri, Balıkesir’de domates yetiştiricileri, Tekirdağ’da ayçiçeği üreticileri, Kahramanmaraş’ta biber ve domates üreticileri maliyetlerin altında kalan fiyatlar nedeniyle traktörleriyle yolları kapattı ve eylemlerle seslerini duyurmaya çalıştı. Çukurova’da su kaynaklarının tükenmesi sonucu çiftçilere resmi yazı gönderilerek, güzlük ekim yapmamaları söylendi. Öte yandan, tarım ürünlerinin çiftçi elindeki fiyatıyla marketteki fiyatı arasında uçurum derinleşti: Geçen sonbaharda dalında limonun kilosuna 1 lira bile verilmediği için üreticiler ağaçlarını kepçeyle sökerken, yaz aylarında manavda, markette limonun kilosu 100 lirayı buldu.

Yaşanan sorunlarla birlikte çiftçi sayısı azalıyor, tarımsal üretim yapılan alanlar günden güne daralıyor. 2011’de tarım sektörü, toplam istihdamın %24,8’ini oluştururken bu oran 2024 Haziran ayında %14,7’ye düştü. Toplam istihdam 2011’den bu yana 9 milyon artarken tarım sektöründe çalışanların sayısı 1 milyon kişi azalarak 4 milyon 801 bine geriledi. 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım alanları, 2010’da 24 milyon 394 bine, 2023’te ise 23 milyon 971 bin hektara düştü.

Nüfus giderek artarken tarımdaki istihdamın ve tarımsal üretim alanlarının azalması gıda güvencesi sorununun giderek derinleşmesine neden oluyor. Tarım ekonomisti Dr. Fatih Özden “kalkınmacı bakış açısına göre, ülkelerin ekonomik gelişimine bağlı olarak tarımda çalışan nüfusun azalması beklenen bir durum olarak kabul edilse de tarihsel sürece bakıldığında ekonomik gelişmeyle ilerleyen bu sürecin çoğu zaman zora dayalı, sosyal-ekonomik acılar, sıkıntılar eşliğinde yaşandığını” ifade ediyor.

Dr. Özden, kentleşme ve başta enerji olmak üzere sanayi yatırımları gibi gerekçelerle tarım arazilerinin  kamulaştırma, hatta son zamanlarda acele kamulaştırma kararlarıyla veya deprem bölgesinden sık sık gözlemlenen rezerv alan ilanlarıyla tarım dışına çıkarıldığını belirtiyor ve ekliyor:

“2013’te uygulanmaya başlanan Büyükşehir Kanunu ile köylerin mahalle olması tarım arazileri üzerindeki rant baskısını artırdı. Tarım arazilerinin arsaya dönüştürülmesinin kolaylaşması nedeniyle arazi fiyatlarında dramatik artışlar yaşanıyor. Bu durum birçok çiftçiyi ister istemez, tarımdan on yıllarca emeği karşılığında elde edemeyeceği geliri, arazi satışından el etmeye yöneltiyor. Tüm bunların sonucunda Türkiye 2002’den bu yana 2,6 milyon hektar tarım arazisini kaybetti ve kaybetmeye devam ediyor. Nicelik olarak yaşanan bu kaybın yanında, aşırı kimyasal kullanımına dayalı endüstriyel tarım pratiklerine bağlı olarak tarım arazilerinde nitelik kaybı da yaşanıyor. Örneğin Türkiye’de kullanılan toplam pestisitin yaklaşık yarısı tarımsal üretim faaliyetlerinin en yoğun yapıldığı 10 ilde kullanılıyor. İklim değişiklikleri, erozyon gibi faktörleri de dahil ettiğimizde tarım arazilerinin kaybına yönelik tablo daha da kararıyor.”

Çiftçi Maliyetleri Karşılayamıyor

Arazi kayıplarının yanı sıra çiftçi eylemlerinin de sebebini oluşturan enflasyon artışı hem üreticiler için hem de tüketiciler için durumun sürdürülemez olduğunu ortaya koyuyor. Tohum, gübre, akaryakıt gibi temel girdilerin maliyetleri sürekli artarken, çiftçinin elde ettiği kazanç bu maliyetleri karşılayamıyor. Bu nedenle çiftçi toprağına küsmeye başlıyor ve sonunda tarımdan vazgeçiyor!

Aracıların da etkisiyle yükselen fiyatlar tüketicilerin mağdur olmasına neden oluyor. Dr. Fatih Özden’e göre, çiftçilerin maliyetlerini karşılamayan alım fiyatları ve sonucunda çiftçinin zarar etmesinin nedenlerinin başında, “ürün fiyatlarının maliyetle bağının koparılması ve fiyatlandırmanın daha çok dünya fiyatları üzerinden belirlenmesi” geliyor. Bu durum, Türkiye için önümüzdeki yıllarda bir gıda krizinin habercisi olabilir.

Dr. Fatih Özden çiftçilerin tarım dışına çıkması sonucunda günümüzde bu boşluğu şirketlerin doldurmaya başladığını söylüyor: “Özellikle 90’lı yılların sonuna kadar girdi temini veya ürün işleme aşamasında tarıma eklemlenen sermayenin, artık üretim süreçlerine doğrudan girdiğini veya sözleşmeli tarım gibi uygulamalarla dolaylı olarak müdahil olduğunu görüyoruz. Ancak tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gıda güvencesinin teminatı, geleneksel olarak bu işi ailelerinden devralan çiftçilerdir ve bu çiftçilerin şirketlerle böyle bir rekabet ortamına sokulması adil değildir.”

İklim Krizi, Gıda Krizini Derinleştiriyor

Çiftçilerin üretime devam etmesi yönündeki zorluklardan bir diğeri ise iklim krizi. İklim krizinin Türkiye’de sebep olduğu olumsuzlukların başında kuraklık geliyor. Bu yaz, Türkiye’nin en verimli ovalarından Çukurova’da su azaldığı için Seyhan Sol Sahil Sulama Birliği köy muhtarlıklarına ve ilgili birimlere yazı göndererek güzlük ekim yapılmamasını, yapılırsa su verilemeyeceğini bildirdi.

Kuraklıkla birlikte düzensiz ve aşırı yağışlar da tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Özellikle düzensiz yağışlar ve ani sıcaklık dalgalanmaları üretimde kayıplara neden oluyor. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Köy-Koop İzmir’in birlikte yürüttüğü İklim Dostu Çiftlikler projesi kapsamında yapılan analizler, mevsimsel dalgalanmaların ciddi ürün kayıplarına neden olduğunu, özellikle kış aylarının normalden sıcak geçmesi nedeniyle tarım alanlarında zararlılarda artış yaşandığını ortaya koyuyor. Proje danışmanlarından Arzu Balkuv, “Zararlılarla başa çıkmak giderek zorlaşıyor, güvelerin üç gün içinde tüm domatesleri yok edebildiğini görüyoruz” diyor. Organik tarım üreticisi Şaban Burhan da kar yağışındaki azalmanın kuraklık başta olmak üzere olumsuz etkilerine vurgu yaparak Karacabey ovasında konvansiyonel domates üreticilerinin normalde 10-18 ton ürün alırken bu yaz 5-6 tonda kaldıklarını söylüyor.

Çözüm: Agroekolojik Yöntemlere Geçiş

Var olan sorunlara çözüm üretmek için ekonomik, ekolojik ve sosyal politikaların bütüncül bir yaklaşımla yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. İklim dostu tarım politikaları, agroekolojik üretim, yerel üretim ve tüketim modelleri, çiftçilerin örgütlenmesi, dayanışma ekonomileri ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı yaklaşımlar, tarımın sürdürülebilirliğini sağlamak için hayata geçirilmeli.

İklim değişikliğine uyum sağlayabilmek için doğayla uyumlu tarım yöntemleri kritik bir rol oynuyor. Kuraklığa, hastalıklara, değişen iklim koşullarına daha dirençli tarımsal üretim için agroekolojik, onarıcı yöntemlere geçiş yapılması gerekiyor.

Onarıcı tarım yöntemleri toprağın zenginleşmesini, su tutma kapasitesinin artmasını, dolayısıyla bitkilerin kuraklığa, hastalık ve zararlılara karşı dirençli olmasını sağlıyor. Girdilerin azalması maliyetleri düşürüyor, bu da çiftçilerin gelirine yansıyor. Yerel üretici pazarları, gıda toplulukları, tüketici kooperatifleri, Topluluk Destekli Tarım yöntemleri hem çiftçinin pazara ulaşmasını hem de tüketicilerin sağlıklı gıdaya erişimini kolaylaştırıyor. Çiftçilere onarıcı tarım eğitimleri ve ürünlerini pazarlama desteği vererek ekolojik, sağlıklı, adil ve sürdürülebilir tarım uygulamalarını yaygınlaştırmamız gerekiyor.

Şirketler yerine odağına küçük çiftçileri, kır emekçilerini ve tüketicileri alan, onları tarım-gıda sisteminin kontrol süreçlerine doğrudan dahil eden yerel üretim ve tüketim modelleri acilen hayata geçirilmeli.

Tarım arazileri hem nicelik hem nitelik olarak korunmalı. Bu arazilerde adil bir mülkiyet ilişkisi inşa edilmeli. Toprağı cansız ve erozyona hazır hale getiren kimyasallar yerine doğa dostu, onarıcı agroekolojik üretim yöntemlerine geçilerek tarım alanlarının nitelik olarak korunması gerekiyor.

Buğday Derneği olarak Türkiye’nin dört bir yanında oluşturduğumuz sistemler, modeller ve yürüttüğümüz projelerle çiftçilere sürdürülebilir, onarıcı tarım yöntemleri konusunda eğitimler veriyor, ürünlerine pazar bulmaları için modeller oluşturuyor, sağlıklı üretimin sürmesinin ancak üretici-tüketici bağının kurulmasıyla mümkün olacağı bilinciyle “türetici” eğitimleri gerçekleştiriyor ve ekolojik çiftlik ziyaretleri programını yürütüyoruz.

Kaynak: HORECA TREND ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

Devamını Oku
Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çevre

“Balıkçılık Yaşarsa, Ocaklar Yaşar!”

Sabancı Holding ve Carrefour Grup iştiraki CarrefourSA, Balıkesir Erdek’te bulunan Ocaklar Köyü’nde etkileyici bir projeye imza attı. “Balıkçılık Yaşarsa, Ocaklar Yaşar!” mesajıyla hayata geçirilen ‘Hayalet Ağlar’ projesiyle CarrefourSA, küçük ölçekli kıyı balıkçılığıyla geçimini sağlayan kıyı yerleşimlerinin korunmasını ve denizlerin sürdürülebilirliği konusundaki farkındalığın artırılmasını amaçlıyor.

Yayınlandı

on

Sabancı Holding ve Carrefour Grup iştiraki, Türkiye perakende sektörünün öncü markası CarrefourSA 71 ilde 1250 mağazası ve bayileri dahil olmak üzere 15.000 kişiye ulaşan kadrosu ile müşterilerine doğru ürünü, doğru üreticiden doğru fiyata ulaştırırken; hayata geçirdiği projelerle sürdürülebilirlik alanında da öncü olmaya devam ediyor. Balıkçılık Yaşarsa Ocaklar Yaşar!’ söylemiyle yola çıkan CarrefourSA, Balıkesir Erdek’te bulunan Ocaklar Köyü’nde hayata geçirdiği ‘Hayalet Ağlar’ projesiyle küçük ölçekli kıyı balıkçılığının korunmasına dikkat çekiyor.

“Ocaklar’dan Türkiye’ye Yayılmasını Hedefliyoruz”

CarrefourSA CEO’su Kutay Kartallıoğluprojeyle ilgili yaptığı açıklamada “Bugün CarrefourSA olarak müşterilerimize doğru balığı ulaştırıyoruz. Ama doğru balığı gelecek nesillere ulaştırmak da hepimizin sorumluluğu. Bunun yolu da “doğru balıkçılık”. Sürdürülebilir deniz kaynaklarına yönelik yatırımlarımızla, sadece denizleri temiz tutmanın değil, aynı zamanda ekosistemi korumanın bir sorumluluk olduğunu vurguluyoruz. Ocaklar Köyü’nde gerçekleştirdiğimiz ‘Hayalet Ağlar’ projesiyle de denizlerimizin yalnızca ekonomik bir kaynak değil, hayatın sürdürülebilirliği için vazgeçilmez olduğunu göstermek istiyoruz.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de su ürünleri tüketiminin Avrupa’nın oldukça gerisinde olduğunu söyleyen Kartallıoğlu şöyle devam ediyor: “TÜİK verilerine göre, Türkiye’de kişi başı su ürünleri tüketimi yıllık 7 – 7,5 kg iken, Avrupa’da bu rakam 20 – 22 kg’a kadar çıkıyor. Türkiye’nin en büyük balık alım satım perakendecisi CarrefourSA olarak, kaliteli gıdayı, güvenilir bir şekilde ve doğru fiyatlandırmayla müşterimizle buluştururken, Türkiye’nin deniz ürünleri tüketimini de bu hedef doğrultusunda artırmayı amaçlıyoruz. Mavi Ekonomi’yi organize gıda perakende sektöründe savunan öncü şirketiz. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, su ürünleri tüketimini artırmak için çalışıyoruz. Tabii bu üretimi yaparken su altı ekosisteminin devamlılığını da önemsiyoruz. Türkiye’nin ilk ve tek entegre midye tesisinde hayata geçirdiğimiz midye dolma üretimi kapsamında kullanılan teknoloji ile deniz temizliğine önemli ölçüde katkı sağlıyoruz” dedi.

Kadın İstihdamı ve Yenilikçi Çözümler

CarrefourSA’nın Mavi Ekonomi ve sürdürülebilir denizler odağındaki projeleri sadece denizleri korumakla kalmıyor, aynı zamanda sosyal fayda da yaratıyor. “Proje kapsamında Balıkesir Erdek’teki Ocaklar Köyü’nde küçük ölçekli kıyı balıkçılığıyla uğraşanlara eğitimler düzenlenirken, bu eğitimlerin Ocaklar ile sınırlı kalmaması için dijital platformlara yüklenerek Türkiye genelindeki balıkçılara da fayda sağlamayı hedefliyoruz.” diyen Kartallıoğlu, “Aynı zamanda bölgedeki kadın istihdamını artırmaya yönelik projeler geliştiriyoruz. Ocaklar Köyü’nde Türkiye’nin ilk entegre midye tesisiyle iş birliği yaparken onlarca aileye geçim kaynağı sağlıyoruz. Şu anda midye entegre tesisinde, tesis müdürü de dahil olmak üzere tüm çalışanlar kadınlardan oluşuyor.” ifadelerini kullandı.

Etkileyici Bir Hikâye: Hayalet Ağlar

CarrefourSA’nın, “Balıkçılık Yaşarsa Ocaklar Yaşar” projesi, TBWA\Istanbul imzasıyla hazırlanan etkileyici bir enstalasyonla aktarıldı. Projeyle, yanlış avlanma sonucu denizlerin altında kalarak balıkların üremesini engelleyen hayalet ağların aslında balıkçılıkla geçinen bir köyü, hayalet bir köye çevirebileceğine dikkat çekiyor.

Ocaklar Köyü, CarrefourSA tarafından denizlerden toplanan hayalet ağlarla kaplanarak, bir gecede hayalet köye dönüştü. Yapılan bu enstalasyon çalışmasıyla görünen manzara gerçek olmasa da geleceğimiz olabilir mesajı verildi. Hayalet ağlarla yaratılan bu hayalet köy, çözüm bulunmazsa karşılaşacağımız geleceğin bir simgesi. Ancak bu sadece bir uyarı. “Hala şansımız var” mesajı verilen projede, aralarında eski balıkçıların ve gençlerin de olduğu yerel halkın çağrısına yer verildi. “Hayalet Ağlar” temasıyla dikkat çeken proje, denizlerimiz için harekete geçmenin aciliyetini, etkileyici bir görsellikle gözler önüne serdi.

 

Kaynak: HORECA TREND ve CarrefourSA

Devamını Oku

Çevre

“Toprak Yoksa Gelecek de Yok”

Toprak kaybı geleceğimizin kaydı. Uzmanlar, kuraklık, sel taşkın gibi felaketlerin önüne geçilerek geleceğimizin kurtarılabileceğini söyledi. 

Yayınlandı

on

Yazar:

Toprak kaybı geleceğimizin kaydı. Uzmanlar, kuraklık, sel taşkın gibi felaketlerin önüne geçilerek geleceğimizin kurtarılabileceğini söyledi.

Üsküdar Üniversitesi Çevre Sağlığı Program Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, toprağın önemine dikkat çekerek, “Toprak yoksa gelecek de yok!” uyarısında bulundu. Adiller, kuraklık, sel, taşkın ve fırtına gibi felaketlerin önüne geçmek ve sürdürülebilir bir gelecek için toprağın korunmasının şart olduğunu vurguladı.

Toprak Neden Bu Kadar Önemli?

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, toprağın insan ve diğer canlılar için hayati öneme sahip olduğunu belirterek, şunları söyledi:

  • Yaşam alanı: Toprak, milyarlarca canlı için yaşam alanı sağlar.
  • Besin kaynağı: Bitkiler, büyümek için ihtiyaç duydukları besin maddelerini topraktan alır ve bu bitkiler de besin zincirinin temelini oluşturur.
  • Su döngüsü: Toprak, yağmur suyunu emerek filtreler ve yeraltı sularını besler.
  • İklim düzenleyici: Toprak, karbon depolayarak ve atmosferdeki azotu bitkilerin kullanabileceği forma dönüştürerek iklim değişikliğiyle mücadelede önemli rol oynar.

Toprak Kaybının Sonuçları Neler?

Toprak kaybı ve bozulması, şiddetli taşkınlara, erozyona, çölleşmeye ve iklim değişikliğinin hızlanmasına yol açar. Bu durum, bitki örtüsünü ve su kaynaklarını olumsuz etkiler, gıda güvenliğini tehdit eder ve insan sağlığını riske atar.

Toprağımızı Nasıl Koruyabiliriz?

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, toprak koruma konusunda bireysel ve toplumsal olarak alınabilecek önlemleri şöyle sıraladı:

  • Kimyasal kullanımını azaltmak: Kimyasal gübre ve ilaçların bilinçli kullanımı, toprağın kimyasal yapısının korunması için önemlidir.
  • Geri dönüşümü artırmak: Evsel atıkların geri dönüşümü, toprağa zarar veren maddelerin azaltılmasına yardımcı olur.
  • Kompost yapmak: Mutfak atıklarından kompost elde ederek toprağın yapısını iyileştirebiliriz.
  • Su kaynaklarını korumak: Suyun verimli kullanımı ve su kirliliğinin önlenmesi, toprağın kalitesini artırır.
  • Erozyonla mücadele etmek: Bitki örtüsünü korumak ve ağaçlandırma çalışmalarını desteklemek, erozyonu önlemeye yardımcı olur.
  • Tüketimi azaltmak: Aşırı tüketim, toprağa dolaylı olarak zarar verir. İhtiyaçlarımızı gözden geçirerek ve bilinli tüketim alışkanlıkları geliştirerek toprağımızı koruyabiliriz.

Kaynak: HORECA TREND ve Bilim ve Sağlık Haber Ajansı

Devamını Oku

Çevre

Sıfır Atık Mavi Projesi İlk Mezunlarını Verdi

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Selpak Professional iş birliği ile hayata geçen Sıfır Atık Mavi Projesi ilk mezunlarını verdi. Eğitimleri başarıyla tamamlayan ilk üç otel, POYD (Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği) gala organizasyonunda sertifikalarını aldı.

Yayınlandı

on

Selpak Professional sponsorluğunda gerçekleşen POYD gala organizasyonunda Türkiye’nin dört bir yanından otel yöneticileri bir araya geldi.

Organizasyonda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Selpak Professional iş birliği ile hayata geçen Sıfır Atık Mavi Eğitim Projesi kapsamında eğitimleri başarıyla tamamlayan ilk üç otel, sertifikalarını aldı. Lara Barut Collection, Sherwood Exclusive Lara ve Belconti Resort Hotel, Sıfır Atık Mavi Eğitim Projesi kapsamındaki başarılarıyla ödüllendirildi. Sertifikalar; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı Semih İlker Sanaç ve Eczacıbaşı Profesyonel İş Birimi Müdürü Halide Sancar tarafından takdim edildi.

Sıfır Atık Mavi Eğitim Projesi ile Turizm Çalışanlarına Eğitim Veriliyor

Sıfır Atık Mavi Eğitim Projesinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Selpak Professional, kıyı illerinde turizm sektörü çalışanlarına yönelik farkındalık eğitimleri düzenliyor. Projeye katılım gösteren turizm işletmelerinin çalışanlarına, Selpak Professional bünyesinde, Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Merkezi’nin katkılarıyla hazırlanan eğitimler veriliyor. Eğitimi tamamlayan işletmeler, Bakanlık’tan onaylı sertifika alıyor. Eğitimlere, Selpak Professional’in çevrim içi eğitim platformu üzerinden erişilebiliyor. Denizler ve su varlıklarını koruma ve turizm sektöründe sıfır atık anlayışını yaygınlaştırma hedefiyle hayata geçirilen Sıfır Atık Mavi Eğitim Projesi, turizm sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin çalışanlarına atık yönetimi konusunda bilinç kazandırmayı ve çevre dostu kullanım alışkanlıkları geliştirmeyi amaçlıyor.

Kaynak: HORECA TREND ve Selpak Professional

Devamını Oku

Popüler Haberler

Copyright © 2025 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır.
İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.