Connect with us

Sağlıklı Beslenme

Şeker Hastalığı (Diyabet) Belirtileri ve Kan Şekeri Kontrol Yöntemleri

Şeker hastalığı, diğer adıyla diyabet, günümüzde giderek yaygınlaşan kronik bir metabolizma hastalığıdır.

Yayınlandı

on

Şeker hastalığı, diğer adıyla diyabet, günümüzde giderek yaygınlaşan kronik bir metabolizma hastalığıdır.

Pankreasın yeterli miktarda insülin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu ortaya çıkan diyabet, kan şekeri seviyelerinin kontrolsüz bir şekilde yükselmesine neden olur. Batıgöz Sağlık Grubu Balçova İzmir Şubesi’nde görev yapan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Füsun Özkutucu, diyabetin erken teşhisi ve etkili yönetiminin yaşam kalitesi üzerindeki önemine dikkat çekiyor.

Diyabet Belirtilerine Dikkat!

Dr. Özkutucu, diyabetin belirtilerinin genellikle sinsi bir şekilde ilerlediğini ve bu nedenle tanı konulmasının gecikebildiğini belirtiyor. Diyabetin en sık görülen belirtileri arasında aşırı susama, sık idrara çıkma, açıklanamayan kilo kaybı, yorgunluk ve halsizlik yer alıyor. Bunun yanı sıra, genital bölgede kaşıntı, kesik ve yaraların geç iyileşmesi, bulanık görme gibi şikayetler de şeker hastalığının habercisi olabilir. Dr. Özkutucu, bu belirtilerden bir veya birkaçını yaşayan bireylerin vakit kaybetmeden bir sağlık uzmanına başvurmasının önemini vurguluyor.

Diyabet Türleri Nelerdir?

Dr. Özkutucu, diyabetin farklı mekanizmalarla ortaya çıkan çeşitli türleri olduğunu belirtiyor:

  • Tip 1 Diyabet: Genellikle genç yaşlarda ortaya çıkan ve insülin hormonunun mutlak eksikliğiyle karakterize edilen bir diyabet türüdür. Tip 1 diyabet hastalarının yaşam boyu insülin tedavisi alması gerekir.
  • Tip 2 Diyabet: Daha yaygın görülen bu tür, insülin direnciyle karakterizedir. Çoğunlukla yetişkinlerde görülmekle birlikte, günümüzde obezite oranlarındaki artışla birlikte genç yaşlarda da ortaya çıkmaktadır.
  • Gebelik Diyabeti: Hamilelik sırasında hormonların etkisiyle gelişen geçici diyabet türüdür. Doğumdan sonra genellikle kaybolsa da, ileride Tip 2 diyabete yakalanma riskini artırır.

Tedavide Disiplin Şart

Diyabet tedavisinde temel amacın kan şekerini kontrol altına almak olduğunu belirten Dr. Özkutucu, bireysel tedavi planlarının bu süreçte kritik öneme sahip olduğunu ifade ediyor. Tip 1 diyabet hastaları için insülin tedavisinin zorunlu olduğunu vurgulayan Dr. Özkutucu, Tip 2 diyabet hastalarında ise yaşam tarzı değişikliklerinin öncelikli tedavi yöntemi olduğunu söylüyor. Sağlıklı bir beslenme planı oluşturulması, düzenli egzersiz yapılması ve gerektiğinde ilaç tedavisinin eklenmesiyle diyabetin etkili bir şekilde yönetilebileceğini ifade ediyor.

Hastalığın Yönetimi ve Takibi

Dr. Özkutucu, diyabetin disiplin ve kararlılık gerektiren bir hastalık olduğunu belirtiyor. Hastaların, hastalık belirtilerini tanıması, dengeli bir beslenme düzeni oluşturması ve düzenli kontrollerle tedavi sürecine uyum sağlaması gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca, diyabetin uzun vadeli komplikasyonlarından korunmak için uzman hekimlerin yönlendirmelerine sıkı bir şekilde uyulması gerektiğini söylüyor. Diyabetle ilgili şüpheleriniz varsa ya da düzenli bir kontrol yaptırmak istiyorsanız, uzman bir hekimle görüşmeyi ihmal etmeyin.

Kaynak: HORECA TREND ve Bilim ve Sağlık Haber Ajansı

Tamamını Oku
Reklam
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlıklı Beslenme

Buz da Besin Zehirlenmesine Neden Olabilir!

Yaz aylarında soğuk içecek tüketiminin arttığını belirten uzmanlar, içeceklere konulan buzların besin zehirlenmesine neden olabileceğini söylüyor.

Yayınlandı

on

Buzun da bir besin olduğunu ve zararlı mikroorganizmaları barındırabileceğini vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Buz dondurulurken kullanılan su temiz değilse, buzlar bardaklara konulurken çıplak el ile dokunuluyorsa ve buzlar uygun koşullarda depolanmıyorsa zararlı mikroplar için de bir yaşam alanı haline gelebilir.” dedi. Buzların çözdürülüp tekrar dondurulmaması ve buz yapımı için temiz su kullanılması gerektiğine dikkat çeken Yiğit, besin zehirlenmelerinin bozulmuş besinin tüketiminden birkaç saat veya birkaç gün sonra ortaya çıkabildiğini hatırlattı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, yaz aylarında özellikle içeceklere konulan ve uygun koşullarda depolanmayan buzlardan kaynaklı olarak ortaya çıkabilecek besin zehirlenmeleri hakkında bilgi verdi.

“Buz da Bir Besindir ve Zararlı Mikroorganizmaları Barındırabilir”

Yaz sıcaklarının artması ile birlikte besin zehirlenmeleri daha sık yaşanmaya başladığını hatırlatan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Ancak son zamanlarda soğuk içecek tüketiminin artması ile birlikte besin zehirlenmelerinin yanı sıra buz zehirlenmeleri ile de karşılaşmaktayız. Buz da bir besindir ve zararlı mikroorganizmaları barındırabilir.” dedi.

Buzlar dondurulurken genellikle çeşme sularının kullanıldığını kaydeden Yiğit, “Eğer buz dondurulurken kullanılan su temiz değilse, buzlar bardaklara konulurken çıplak el ile dokunuluyorsa, buza dokunan kişinin elleri temiz değilse ve buzlar uygun koşullarda depolanmıyorsa zararlı mikroplar için de bir yaşam alanı haline gelebilir.” açıklamasını yaptı.

Buz, Hijyen Koşullarına Uygun Olarak Depolanmalı! 

Buz kullanılırken, buzların çözdürülüp tekrar dondurulmadığından ve temiz sudan yapıldığından emin olunması gerektiğini vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “İşletmeler buz yapmak için kullandığı makinelerin temizliğine özen göstermeli. Evde ise buz kalıplarını temizlerken koku oluşmaması için karbonatlı su kullanılabilir.” dedi.

Besin zehirlenmelerinin bozulmuş besinin tüketiminden birkaç saat veya birkaç gün sonra ortaya çıkabildiğini aktaran Yiğit, sözlerini şöyle tamamladı:

“Besin zehirlenmelerinde sıklıkla mide bulantısı, karın ağrısı, ishal gibi semptomlara rastlanır. Besin zehirlenmelerinde vücudun kaybettiği sıvıyı yerine koymak ve düşük yağlı beslenmek önemlidir. Buzun da bir besin olduğu, hijyen koşullarına uygun olarak depolanması ve tüketiciye sunulurken dikkatli olunması gerektiği unutulmamalı.” Doi numarası: https://doi.org/10.32739/uha.id.62240

Kaynak: HORECA TREND ve Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi

Tamamını Oku

HORECA Tedarik

Makarna Yemek Mutluluğu Artırıyor

Harvard ve Minnesota üniversitelerinin ardından bu kez Università Cattolica del Sacro Cuore tarafından yürütülen bir araştırma, makarna tüketiminin psikolojik ve duygusal iyilik hali üzerinde olumlu etkiler yarattığını ortaya koydu. Barilla Grubu tarafından desteklenen araştırmanın sonucunda, özellikle sosyal ortamlarda tüketilen makarnanın, mutluluğu belirgin şekilde artırdığı tespit edildi.

Yayınlandı

on

İtalya Milano’da bulunan Università Cattolica del Sacro Cuore, makarna tüketiminin duygusal iyilik hali üzerindeki etkilerini inceledi. Gıda lideri Barilla Grubu tarafından desteklenen araştırmayı daha önce de Harvard Üniversitesi ile akademik çalışmalar yürütmüş olan Klinik Psikolog Prof. Francesco Pagnini yönetti. Pagnini liderliğindeki araştırma ekibinin yayımladığı “Makarna, Nasıl bir duygu bu! Makarna tüketimi ile mutluluk arasındaki ilişkiye dair karma yöntemli bir çalışma” başlıklı araştırma yayımlandı.

Araştırmaya göre, makarna özellikle sosyal ortamlarda tüketildiğinde, bireylerin mutluluk düzeylerinde anlamlı artış sağlıyor. Katılımcılar, makarna yeme deneyimini en çok aileyle birlikte olma, olumlu duygular, lezzet ve konfor kavramlarıyla ilişkilendirdi.

Araştırmaya katılan 1.532 kişinin yüzde 41’i makarnayı aileyle, yüzde 21’i olumlu duygularla, yüzde 10’u lezzet keyfiyle, yüzde 7’si ise rahatlama hissiyle bağdaştırdığını belirtti. Prof. Francesco Pagnini yayımlanan araştırmayla ilgili olarak; “Yalnızca birlikte makarna yemenin bile kişiler arasında kalıcı duygusal bağlar oluşturabileceğini ve eşsiz bir rahatlık sağladığını gözlemledik. Pirinç, ekmek, pizza gibi diğer karbonhidrat bazlı besinlerin hiçbiri, makarnanın sosyal ortamlarda yarattığı mutluluk artışını sağlayamıyor. Veriler gösteriyor ki makarna tüketimi sosyal etkileşimle birleştiğinde mutluluk düzeyini anlamlı ölçüde yükseltiyor” dedi.

Çalışma, geçtiğimiz yıl Barilla’nın desteğiyle Minnesota Üniversitesi tarafından yürütülen ve birlikte yemek yemenin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyen araştırma ile benzer sonuçlar ortaya koydu. Her iki çalışma da yemeğin sadece fiziksel değil, aynı zamanda sosyal ve duygusal iyilik hali açısından da önemli bir unsur olduğuna işaret etti. Araştırmaların çıktıları Food Science & Nutrition dergisinde yayımlanarak bilim dünyasına sunuldu.

Barilla Grubu Küresel Ar-Ge Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Direktörü Valeria Rapetti ise, “Yayınlanan çalışma, makarnanın insanları bir araya getirme gücünü bilimsel olarak ortaya koyuyor. Makarna tüketimi yalnızca fiziksel bir beslenme faaliyeti değil, aynı zamanda duygusal iyilik halinin de önemli bir destekleyicisi olarak öne çıkıyor. Bilimsel olarak kanıtlanan bu bulgular, Akdeniz beslenme kültürünün temel taşlarından biri olan makarnanın, sağlıklı ve mutlu bir yaşam için ne kadar değerli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Barilla olarak, yalnızca ürün değil; iyi yaşamı destekleyen sofralar sunmayı hedefliyoruz” açıklamasını yaptı.

Tokluk, Mutluluk ve Memnuniyet Bir Arada

Katılımcıların yüzde 44’ü haftada 2–3 kez, yüzde 23,9’u ise her gün makarna tükettiklerini belirtti. Tüketim sıklığına paralel olarak, makarna en çok tokluk (%34), memnuniyet (%29) ve mutluluk (%10) duygularıyla ilişkilendirildi.

Ayrıca araştırmada öne çıkan duygusal çağrışımlar arasında:
– %41 ile “aileyle birlikte olma”,
– %21 ile “olumlu duygular”,
– %10 ile “lezzet keyfi”,
– %7 ile “rahatlama ve konfor” yer aldı.

Stresi Düşürüyor

Makarnayla ilgili olumlu çağrışımlar, yalnızca katılımcıların beyanlarıyla sınırlı kalmadı; bilimsel verilerle de desteklendi. Araştırma, makarna tüketen bireylerde stres seviyesinin anlamlı ölçüde düştüğünü, yaşam kalitesinin arttığını ve farkındalık düzeyinin yükseldiğini ortaya koydu.

Yalnız Yenen Öğünler Mutsuzlaştırıyor

Makarnanın yalnızca anlık bir lezzet değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir psikolojik iyilik hali ile bağlantılı olduğunu gösteren araştırmanın ikinci aşamasında, 83 katılımcı iki hafta boyunca bir mobil uygulama aracılığıyla günlük duygu durumlarını kayıt altına aldı. Elde edilen bulgular, makarna tüketimi sonrasında mutluluk düzeyinde anlamlı bir artış yaşandığını ortaya koydu. Bu etkinin, özellikle aile ya da arkadaşlarla birlikte yenilen öğünlerde çok daha belirgin hale geldiği gözlemlendi. Buna karşılık, yalnız yenilen öğünlerdeki mutluluk artışı, istatistiksel olarak anlamlı düzeye ulaşmadı.

Kaynak: HORECA TREND ve Barilla

Tamamını Oku

Sağlıklı Beslenme

Bayramda Et Tüketiminizi Sağlıklı Planlayın

Et tüketiminin yoğun olduğu Kurban Bayramı döneminde, etin saklanmasından pişirilmesine kadar pek çok konuda dikkatli olmak önemli. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı İrem Aksoy, kurban bayramında sağlıklı et tüketimi için 5 maddelik bir öneri listesiyle konuya dikkat çekti.

Yayınlandı

on

Kırmızı etin fazla tüketilmesi; yüksek kolesterol, damar tıkanıklığı, hipertansiyon, kalp krizi, böbrek sorunları ve gut hastalığı gibi pek çok soruna davetiye çıkarabiliyor. Özellikle et tüketiminin ve sıcakların arttığı bayram döneminde yeterli sıvı almak, egzersiz yapmak, sağlıklı bir et tüketimini benimsemek ve sürdürebilmek önemli. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı İrem Aksoy, bu konuda bazı önemli hususları hatırlatarak sağlıklı öneriler paylaştı.

1- Kurban etini hemen tüketmeyin

Kurban kesiminden sonra etin 12-24 saat aralığında serin bir ortamda (4 derece civarı) bekletilmesi gerekiyor. Dinlendirmeden tüketilen etler, hem pişirme hem de daha sert olması nedeniyle hazımsızlık, şişkinlik, kabızlık veya ishal gibi sindirim sorunlarına neden olabilir.

2- Sağlıklı pişirme yöntemleri kullanın

Et pişirme şekli sadece lezzet değil, sağlık açısından da önemli. Pişirmede kızartma ve yağda kavurma yerine; kendi yağında pişirme, fırınlama, haşlama ve ızgara gibi sağlıklı yöntemleri tercih edin. Unutmayın; yüksek ısıda hızlı pişirme yöntemleri, kanserojen bileşiklerin ortaya çıkmasını destekler. Dolayısıyla düşük ısıda yavaş bir pişirme şekli çok daha sağlıklıdır.

Eti ızgarada veya mangalda pişirirken, et ile ateş arasında en az en az 15-20 cm uzaklık olmalı, etler sık sık çevrilerek kömürleşme olmadan pişirilmelidir. Eğer etler kavurma şeklinde tüketilecekse az yağlı kısımları tercih edilmeli, hayvansal kaynaklı yağlar eklemeden kendi yağında kısık ateşte, uzun sürede pişirilmelidir.

3- Et menülerinizi sebze ve tahıllarla dengeleyin.

Et yemekleriyle beraber bol lifli sebzeler ve tam tahıllar tüketilirse, hem sindirim kolaylaşır hem de dengeli bir öğün sağlanmış olur. Bağırsak sağlığını ve hareketlerini desteklemek amacıyla, et tüketirken beraberinde yoğurt, ayran ve kefir gibi probiyotik kaynaklar tercih edebilirsiniz.

4- Aşırı et tüketiminden kaçının

Bayram boyunca kontrolsüz ve aşırı ölçüde kırmızı et tüketimi; sindirim sorunları, kabızlık, mide hazımsızlığı/rahatsızlığı ve uzun vadede kalp-damar hastalıkları riskini artırabilir. Etin doymuş yağ ve kolesterol içeriği yüksektir. Hipertansiyon, damar sertliği gibi kronik kalp damar hastalıklarına zemin hazırlamaması için dikkatli ve ölçülü tüketmekte fayda var.

5- Tatlı tercihlerinize dikkat edin

Bayramda özellikle diyabet hastaları, obezite, kolesterol ya da tansiyon sorunu olanların çikolata ve şeker tüketimlerine dikkat etmesi gerekir. Şerbetli-yüksek kalorili tatlılar yerine taze meyve, meyveli ve sütlü hafif tatlılar daha doğru tercihlerdir.

İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı İrem Aksoy, tüm bu önerilerin yanı sıra; sıcak havalarda günde en az 2-2,5 litre su tüketilmesi gerektiğini söylüyor ve Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi, haftada en az 150 dakika egzersiz/yürüyüş yapılması gerektiğini hatırlatıyor.

Kaynak: HORECA TREND ve İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi

Tamamını Oku

Popüler Haberler

Copyright © 2025 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır.
İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.