D Vitamini Hangi Gıdalarda Bulunur? Canan Karatay Açıkladı…
Prof. Dr. Canan Karatay, “Karatay Sözü” ismini verdiği YouTube kanalı üzerinden “KANDA D VİTAMİNİ DEĞERİ NE OLMALI? başlıklı bir video yayınladı. Karatay, D vitaminin bulunduğu meyve ve sebzeleri açıkladı…
Prof. Dr. Canan Karatay, D Vitamini hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
D vitamini toksitesi diye bir şeyin hiçbir çalışmada görülmediğini açıklayan Prof. Dr. Canan Karatay, “D vitamini toksitesi diye bir şey görülmemiştir. Hiçbir çalışmada da gösterilmemiştir. Gün ışığından aldığımız gibi yiyecekler de çok önemli. Yiyecekler efendim. Hayvansal yağlar, iç organlarda da çok fazladır. Balıkta çok fazladır. Bunlar çok önemlidir. D vitamini aynı zamanda yağlarda da vardır. D vitamini yağda eriyen bir vitamindir. Yağsız yediğimiz zaman vitamini alsak bile hiçbir faydası yoktur. Onun için hakikaten sağlıklı tereyağı, köy tereyağı. Sağlıklı zeytinyağı ve omega3 mutlaka almamız lazım. Hakikaten yağı vücudumuza sokmamız lazım. Yalnız şunu da belirtmek istiyorum. Bilhassa yağ fazla olan kişilerde D vitamini yağı da eridiği için gidiyor. Yağ hücresine oturuyor. Yağ hücresinde oturduğu sürece de kanda dolaşım olmadığı için kesinlikle yükselmiyor. Ne kadar alırsanız alın, kilolu kişilerde yükselmiyor.” dedi
D Vitaminini Yükseltmek İçin İnsülin Direnci Kırılmalı
Kilolu kişilerde insülin direnci olduğunu dile getiren Prof. Dr. Canan Karatay, “Leptin direnci olan kişilerdir. İnsülin direncini de kırmak için düşük glisemik indeksli yiyecekler tüketeceğiz. Düşük glisemik indeksli dediğimiz yiyecekler. Bir şey yediğimiz zaman ağzımıza koyduğumuz zaman pankreasımızdan insülin salgılatmayan veya insülini az salgılatan yiyeceklere düşük indeksli yiyecekler diyoruz. Bunun başında proteinler geliyor. Sağlıklı doğal proteinler geliyor. Kırmızı et. Yağ sıfır glisemik indeksi, yumurta çok önemli. Yoğurt, tereyağı. Bütün bunlar sıfır. Tabii kompleks karbonhidratlardan da fasulye. Kuru fasulye çok önemli. Fındık, fıstık çok önemli. Ceviz çok önemli. Bütün bunların hakikaten glisemik indeksi düşük olduğu için insülin direncini kırar. İnsülin direnci kırılınca da vitamin değeri yavaş yavaş yükselmeye başlar. Yani bu bir bütün görüyorsunuz ki insülin direnci, leptin direnci, D vitamini azlığı, büyüme hormonu azlığı. Bütün bunlar hepsi interaktif şekilde birbiriyle alakalı, ilgili. Başta insülin direncini kırmamız lazım. Insülin direncini kırmamız için de yürümek çok önemli dans etmek çok önemli ve düşük glisemik indeksli yiyecekler yiyerek tok olarak dolaşmak çok önemli.” diye konuştu.
D Vitaminini Yüksek Tutmak İçin Spor Yapılmalı
Spor yapmanın vücuttaki d vitaminini yüksek tuttuğunu hatırlatan Prof. Dr. Canan Karatay şunları söyledi, “Yürümek çok önemli ama deli danalar gibi koşmak değil. Çünkü kilolu kişilerde veya zayıf kişilerde, devamlı koştuğumuz zaman bilin ki ileri yaşlarda dizlerde ağrı gelişiyor. Devamlı koştuğumuz zaman veya deli danalar gibi koştuğumuz zaman ağrılar oluyor, diz ağrıları oluyor. Adale ağrıları oluyor. Yaptığımız her sporda mikro yırtılmalar meydana gelir adalelerde. Bu adaleler ağrı yapar. Bu adalelerin tekrar yapılanması için vitamine ve kolesterole ihtiyaç vardır. Bunlardan korkmayacağız. En başta hepsini içeren kolajen. Kelle paça işe yarar. Çünkü kelle paçada hem mineraller, hem kolajen, hem de doğal yağı vardır. Vücudun yapılanması için gereken her türlü faktör onda bulunmaktadır. Kolesterolün yükselecek diye korkmayın. Kolesterol olmadan vücut toparlayamaz.”
Reklam
Kaynak: HORECA TREND, Bilim ve Sağlık Haber Ajansı
İnsan vücudunda birçok hücre tarafından sentezlenen mucizevi bir doğal hazine olan glutatyon, son yıllarda adını sıkça duyuruyor. Glutatyonun sebep olduklarına bakıldığında vücudun temizlik görevlisi gibidir. Güçlü bir anti-oksidan kaynağı olan glutatyon, bir yandan bağışıklık sistemini güçlendirirken bir yandan da bedende biriken ağır metallerin, toksinlerin vücuttan atılmasını sağlıyor ve iltihaplanmanın önüne geçiyor.
Kontrol edilmediği takdirde glutatyon; oksidatif stres, diyabet, oto immun hastalıklar (Haşimato Hastalığı vs.), kanser, kardiyovasküler hastalık, Alzheimer, böbrek hastalığı ve daha fazlası dâhil olmak üzere çok sayıda sağlık sorununa ve kronik hastalığa sebep olabilmekte. Oksidatif stres ile aklınıza gelebilecek hemen hemen her hastalık arasında bir bağlantı mevcut. Düzenli yemek yapılan bir mutfakta temizlik ne kadar önemliyse hücrelerin temizliği için glutatyon o kadar önemlidir.
Yaşlandıkça vücudunuzun glutatyon üretme yeteneği azalır ve çeşitli hastalıklara ve sağlık sorunlarına karşı daha savunmasız bırakır. Alkol tüketimi, fast-food, junk-food beslenme alışkanlıkları glutatyon seviyelerini hızlıca düşürüyor.
Glutatyon Seviyesini Doğal Yollarla Artırmak Mümkün Mü?
Kükürt molekülleri içeren glutatyon, kükürt oranı yüksek yiyecekler yoluyla vücuttaki doğal üretimini artırmaya yardımcı olabilir.
Lahana, karnabahar, turp, sarımsak, soğan, yumurta, kuşkonmaz, avokado, ıspanak, bamya, karnabahar, domates, havuç, brüksel lahanası, pırasa, kabak, maydanoz, kırmızı pancar, zerdeçal, tarçın, kakule, keten tohumu, deniz yosunu ve kimyon gibi besinlerin bir kısmı üretimini desteklerken bir kısmı da glutatyon kaynağı açısından zengindir. Bu besin çeşitliliğini sofralarınızdan eksik etmemeni gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Salim Balin, “Yetersiz uyku glutatyon seviyelerini olumsuz etkiler. Düzenli olarak yeterince dinlenmek seviyelerin artmasına yardımcı olabilir. Ayrıca yapılan çalışmalarda orta yoğunlukta (günlük 30 dakika tempolu yürüyüşler) egzersizlerin de glutatyon seviyelerine olumlu katkı sağladığı görülmüştür.” tavsiyelerinde bulundu.
Damar Yolundan Glutatyon Tedavisi
Reklam
Özellikle bazı hastalıklarda süreci keskin bir şekilde yönetmek ve tersine çevirmek için damardan glutatyon desteği alınabileceğini belirten Op. Dr. Balin, “Bu hastalıkların başında şeker hastalığı, parkinson ve alzheimer hastalıkları, Haşimato hastalığı, karaciğer yağlanması gibi durumlarda iv (damardan) alınabilir.” şeklinde konuştu.
Glutatyon artışı için en etkili yöntemin, damar yoluyla tedavisini almak olduğunu dile getiren Balin, “Çünkü ağız yoluyla alınan takviyeler, yeterince işe yaramıyor. Damar yolu takviyesi alırken mutlaka güvenilir merkezlerden almanızı ve Eczacı odaları vasıtasıyla getirtilen glutatyonların kullanıldığına emin olmalısınız. Merdiven altı tabir edilen yerlerde kaynağı belli olmayan ilaçlar kullanılıyor. Bunlardan kesinlikle uzak durulmalı ve uzman bir hekim kontrolünde damardan tedavisi alınmalı.” ifadelerine yer verdi.
Kaynak: HORECA TREND, Bilim ve Sağlık Haber Ajansı
Kilo vermeye yardımcı gıdaları Youtube videosunda derleyen Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu, 8 gıda önerisi sundu.
Genetik ve metobolizmanın yalnızca %10 etkilediği kilo vermede, yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları çok büyük önem taşır. Hareketli olmanın yanı sıra önemli olan sadece tüketilen miktar değil, besinlerin niteliğidir. Önerilen 8 gıdanın 6’sını kalori değerleri düşük, midenin boşalmasını geciktiren ve tokluk hissi sağlayan lifli gıdalar oluşturmaktadır.
Sebzelerin Kralı Brokoli
Zengin vitamin, mineral ve antioksidan içeriğine sahip olan brokoli, yüksek miktarda proteine sahiptir. Aynı zamanda yüksek oranda lif içerir ve bu lifler sayesinde sindirim sistemini düzenleme,kabızlığı önleme ve bağırsak sağlığını iyileştirme gibi faydalı reaksiyonlar sağlar. Brokoli, birçok kanser türüne karşı koruyucu özelliğe de sahip olmakla birlikte kalp sağlığını da destekler.
“Haftada En Az 2-3 Kez Bir Öğün Sadece Salatadan Oluşmalı.”
2. sırada sağlıklı bir beslenme planının önemli bir parçasını oluşturan salatalar ve yeşillikler bulunur. Salata ve yeşillikler vitamin, mineral, antioksidan ve lif bakımından zengindir. Her türlü salata beslenmemizin ana unsuru olmalıdır ve haftada en az 2-3 kez bir öğün sadece salatadan oluşmalıdır.
Türk Mutfağının Vazgeçilmezlerinden Baklagiller
Reklam
Baklagiller; yani fasulye, nohut ve mercimek de bu listede yer alan önemli bir besin çeşididir. Türk mutfağının vazgeçilmez gıdalarından biri olan baklagiller, yüksek oranda protein, kompleks karbonhidratlar ve lif içerir. Haftada en az 2 gün bu baklagillerden biri sofranızda yer almalıdır. Baklagilleri her zaman yemek olarak tüketmeye gerek yok. Çoğu zaman fasulyeyi bir püre şeklinde veya mercimeği haşlanmış salatalara ekleyebilir veya başka yemeklerin garnitürü olarak kullanabilirsiniz. Ne kadar çok tüketirseniz o kadar fayda sağlar.
Lifler Yönünden Çok Zengin Yulaf Ezmesi
Amerika ve Avrupa’da yıllardır önemli bir kahvaltı yiyeceği olarak tüketilen yulaf ezmesi, Türk mutfağında yeni yeni yer almaktadır. Yulaf ezmesinin en önemli özelliği, eriyen ve erimeyen lifler açısından zengin olmasıdır. Özellikle hem midede hem bağırsaklarda jel kıvamında bir kitle oluşturur. Bu jel, bağırsaklarda yağları bir sünger gibi çeker ve emilimlerini azaltır. Bu yolla kanda kolesterol ve yağ oranlarını düşürür, hem de tok tutar.
Erimeyen lifler oldukça faydalı probiyotik bakterilere örnek bir gıdadır. Haftada birkaç gün mutlaka yulaf ezmesi yenilmesini tavsiye eden Prof. Dr. Yörükoğlu; şeker hastası, kalp hastası veya obezite nedeniyle gelen birçok hastaya yulaf ezmesi önerdiğinin de altını çizdi.
Yörükoğlu yanlış tüketilen yulaf ezmesine bir son vermek adına tarif önerisi de sundu: “Bir bardak yulaf ezmesi, bir bardak su, 2-3 parmak süt ve birazcık da hindistan cevizi yağı veya tereyağı bir tencereye eklenerek yulaf ezmesi bir lapa olana kadar 5-6 dakika pişirip bir tabağa koyabilirsiniz. Üzerine yarım muz dilimleyin, lezzetlendirmek için üzerine bir çorba kaşığı kadar pekmez gezdirin ve afiyetle yiyin. Bunun ardından 5-6 saat hiçbir şey yemeyeceksiniz, bunu garanti ederim.”
Son Yılların Parlayan Yıldızı Keten Tohumu
Keten tohumu, hem bitkisel omega-3 alfa-linolenik asitten çok zengin hem liflerden hem de kaliteli proteinlerden ve antioksidanlardan çok zengin bir gıdadır. Keten tohumunun günlük 30 gram kadar taze çekilmiş halde gıdalara katılmasının olağanüstü faydalarını gösteren araştırmalar yapılmıştır. Yörükoğlu, “Günde bir çorba kaşığı kadar taze çekilmiş keten tohumunu yoğurda katabilirsiniz, salatalara serpiştirebilirsiniz, çorbaya veya diğer yemeklere serpiştirerek bu süper gıdadan siz de nasibinizi alabilirsiniz.” şeklinde tüketim önerisi de sundu.
“Günde 1 elma doktoru uzak tutar.”
“Eski bir Amerikan atasözü der ki ‘An apple a day keeps the doctor away’ yani tercümesi ‘Günde 1 elma doktoru uzak tutar.’” diyerek başlayan Yörükoğlu, “Elma, bütün meyveler gibi vitamin, mineral ve antioksidanlardan çok zengin ve çok faydalıdır. Ancak elmayı diğerlerinden farklı kılan çok önemli bir özelliği vardır. Elmanın içinde eriyebilen liflerden pektin çok yüksek miktarda bulunur ve bu pektin mide ve bağırsaklarda midenin boşalmasını geciktirir, tokluk hissi verir, yağları bağlar ve probiyotik bakterilerimizin de önemli bir gıdasını oluşturur. Günde bir tane elma yemeyi adet haline getirin.” şeklinde konuştu.
Reklam
Yağ Yakıcı Özelliğe Sahip Yeşil Çay
Yeşil çay, siyah çaya göre fermente edilmemesi gereğiyle antioksidan yüzdesi çok daha yüksek bir içecektir. Yeşil çay, metabolizmayı hızlandıran ve yağ yakıcı özelliği olan EG-CG olarak kısaltılan çok önemli bir antioksidan içerir. Günde içilen 3-5 çaydan biri mutlaka yeşil olmalı.
İştahınızı Bastırmak İçin Acı Biber
Tüm biberlerin çok yüksek oranda vitamin, mineral ve antioksidan içerdiği yıllardır biliniyor. Acı biberin ekstra bir etkisi olduğu son yıllarda daha iyi anlaşılmaktadır. Karotenoid grubundan bir antioksidan olan capsaicin, diğer antioksidanlardan farklı olarak 3 tane önemli özelliği vardır: Metabolizmayı hızlandırır, yağ yakılmasını tetikler ve iştahı baskılar. Acı biberi taze olarak, toz veya pul biber şeklinde uygun olan tüm gıdalara az da olsa serpiştirmek çok büyük fayda sağlar.
Kaynak: HORECA TREND, Bilim ve Sağlık Haber Ajansı
Prof. Dr. Canan Karatay, yayımlamış olduğu YouTube videosunda sindirim sisteminde bulunan trilyonlarca mikroorganizmanın toplamı olan bağırsak florası dengesinin düzeltilmesi için önerilerde bulundu.
Sağlıklı bir bağırsak florası; sindirim sağlığını, bağışıklık sistemini ve genel sağlığı destekler. Bazı durumlarda, bağırsak florası dengesi bozulabilir. Bu dengenin düzeltilmesi için Prof. Dr. Canan Karatay önerilerini sundu.
“Vücudumuzu İnorganik Maddelere Maruz Bırakmayacağız”
Karatay’ın açıklamasına göre; fabrikadan çıkan endüstriyel maddelerin tümü inorganik, hepsi bozulmuştur. Bunlar kesinlikle kullanılmamalı. Bağırsaktaki dost bakterileri besleyen lahana, karnabahar, turplar, kereviz, soğan gibi kış sebzeleri prebiyotik olarak geçer ve mümkün olduğunca kış mevsiminden hemen önce tüketilmesi çok önemlidir.
Fermente gıda ve canlı bakteri bulunan organik ev yoğurdu ve sirkesi gibi probiyotikler sindirim sisteminde faydalı bakterilerin büyümesini teşvik ederler.
Canan Karatay: “Probiyotik Tablet Olmaz”
Canan Karatay probiyotik tabletlere, “Probiyotik tabletlere dünyanın parasını vermeyelim. Tablet haline gelirken içinde canlı bakteri olur mu? Canlı bakteri bulunur mu? Yok böyle bir şey. Fabrikada hepsi ölüyor. İçine kimyasallar giriyor. Isıdan hepsi ölüyor. O halde ev yoğurdu ve ev sirkesi gibi canlı bakteri içeren probiyotikleri tüketmemiz lazım. Ev sirkemizi kendimiz yapacağız.” şeklinde karşı çıktı.
Reklam
Fermente gıdalar, doğal olarak probiyotik bakteriler içerir. Fermente olduğundan içinde hem prebiyotik hem de probiyotik barındırır bu sebeple simbiyotik olur. Kefir, turşu, lahana turşusu gibi gıdaları beslenmenize eklemek bağırsak florasını oldukça olumlu etkiler.
Ek olarak Karatay, prebiyotik ve probiyotik olarak yiyeceklerden doğal zeytinyağı, doğal tereyağı gibi besinlerin bağırsakların ihtiyacı olan proteinleri, yağları ve de mineralleri içerdiğini dile getirdi. Karatay, kelle paçanın önemini vurgulamadan da geçmedi: “Kelle paça yemeyenlerin tüketeceği herhangi bir kemik suyu, bol limon sıkılarak ve de içine kristal kaya tuzu konularak her gün tüketilirse bağırsak florası da düzelir. Bağışıklığımız da düzelir. Kronik hastalıklar da yavaş yavaş azalır.” Stresin öneminden de bahsetmeden geçmeyen Karatay, “Stresi azaltmak bağırsak florasına iyi gelecek etkenlerden biridir.” şeklinde uyarısını yaptı.
Kaynak: HORECA TREND, Bilim ve Sağlık Haber Ajansı