Yetişkinler Süt Tüketmeli Mi? Sütün Faydaları | HORECA Trend
Takip edin!

Sağlıklı Beslenme

Yetişkinler Süt Tüketmeli Mi? Sütün Faydaları

Sağlığımız üzerinde birçok faydası bulunan süt, özelikle protein ve kalsiyum açısından çok zengin bir besin. Sağlıklı bir yaşam için tıpkı çocuklar gibi yetişkinlerin de günde üç porsiyon süt ve süt ürünü tüketmesi gerektiğini söyleyen Dyt. Emine Öztürk, yetişkinlerde süt tüketimine ilişkin önemli bilgiler verdi.

Yayınlandı

on

Süt ve süt ürünlerine beslenme planımızda genellike yer veriyoruz. Peki sütün faydaları neler? Günde kaç porsiyon süt ve süt ürünü tüketilmeli? Yetişkinlerde süt tüketimi nasıl olmalı? Dyt. Emine Öztürk, tüm bu soruların yanıtlarını verdi.

Sütün Faydaları Neler?

Süt, protein, yağ ve karbonhidrat olmak üzere vücudumuzun ihtiyaç duyduğu birçok besin öğesi içeriyor. Kemik sağlığının yanı sıra kanser, hipertansiyon ve diyabet gibi kronik hastalıklara karşı da koruyucu etki gösteren sütün sayısız faydası bulunuyor. Özellikle çocukların büyüme ve gelişmesinde önemli bir role sahip süt, kemiklerin sağlamlaşmasına ve kemik erimesini önlemeye yardımcı oluyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, enerji veriyor, kalp hastalıklarına karşı koruma sağlıyor. Yaşlanmayı geciktiriyor, sindirim sistemini koruyor. Süt, her ne kadar çocukların içeceği bir besin olarak görülse de aslında her yaş grubu için çok önemli ve değerli…

Yetişkinler İçin Süt Ne Kadar Faydalı?

Peki, süt yetişkinler için ne kadar faydalı? Bu sorunun yanıtını DoktorTakvimi uzmanı Dyt. Emine Öztürk, veriyor. Sütün, diğer besinlerin sınırlı miktarda sağladığı kalsiyum, fosfor ve magnezyum gibi önemli mineralleri içerdiğini söyleyen Dyt. Emine Öztürk, yetişkinlerin günde en az üç porsiyon süt ve süt ürünü tüketmesi gerektiğinin altını çiziyor. Süt ürünlerinin zengin bir kalsiyum kaynağı olduğunu belirten Dyt. Öztürk, “Yeterli kalsiyum alamazsak osteoporoz riskimiz artar. Kemikler zayıflar ve kırılmaya yatkın hale gelir. Ulusal Osteoporoz Vakfı, kemik kaybını ve osteoporozu önlemek için yeterli kalsiyum tüketimi ve D vitamini öneriyor” diyor.

“İntoleransınız veya Alerjiniz Yoksa Mutlaka Süt Tüketin”

Yapılan araştırmalar süt ve süt ürünlerinin özellikle de yoğurt tüketiminin, kemik sağlığı üzerindeki olumlu etkisinin bulunduğunu ve tip 2 diyabet riskini de azalttığını gösteriyor. Amerikan Diyabet Derneği’nin tip 2 diyabet riskini azaltmak ve kan şekeri kontrolünün önemli bir göstergesi olan A1C seviyelerini düşürmek için Akdeniz diyetini önerdiğini söyleyen Dyt. Öztürk, Akdeniz diyetinin zeytinyağı ve balıktan elde edilen sağlıklı yağların yanı sıra meyveler, sebzeler, kepekli tahıllar ve ölçülü miktarda süt ürünleri tüketimini içerdiğini belirtiyor. Dyt. Öztürk, ayrıca planlı bir diyette, eğer kişinin herhangi bir alerjisi ya da intoleransı yoksa, süt ve süt ürünleri tüketmesinin birçok fayda sağladığını da hatırlatıyor.

DoktorTakvimi uzmanı Dyt. Emine Öztürk, “Yaşın ilerlemesiyle birlikte tüketilmemesi gereken besinler nelerdir” sorusuna ise şöyle yanıtlıyor: “Yaşımız ilerledikçe metabolizma hızımız da yavaşlıyor. Bu nedenle kalori ihtiyacımız da azalıyor. Eğer intolerans, alerji veya aksini gerektiren bir hastalığınız yoksa beslenmenizden özel olarak bir besini çıkartmanız gerekmiyor. Ancak Akdeniz diyetine yönelmek, süt ve süt ürünlerini beslenmenize eklemek, meyve ve sebze tüketimine önem vermek, doymuş ve trans yağ alımından da olabildiğince kaçınmak yararlı olacaktır.”

UHT Süt Tüketimi Zararlı Mı?

Marketlerde satışan UHT (Ultra High Temperature) süt, sıradan süt gibi üretilir ancak daha sonra yüksek sıcaklıkta işlem görür. Bu işlem sırasında süt, yaklaşık 135-140°C sıcaklıkta kısa süre içinde ısıtılır ve bu sıcaklıkta tutulur. Daha sonra soğutulur ve paketlenir. Bu işlem sütün mikroplarını öldürür ve sütün bozulma süresini uzatır. Bu nedenle UHT süt, normal sütten daha uzun süre tazeliklerini koruyabilir.

UHT sütün zararlı olduğu konusunda bilimsel bir çalışma yoktur ve UHT süt güvenli olarak kabul edilir. Uzmanlarca, UHT sütü tüketirken normal sütten farklı bir risk taşımadığı düşünülmektedir. Süt tüketimine ilişkin bir sağlık sorunu olan veya sütün tüketimine karşı hassas olan kişiler için, UHT sütü tüketmekten kaçınılması daha iyi olabilir.

UHT sütün üretim sırasında yüksek sıcaklıklara maruz kalması nedeniyle, bazı insanlar tarafından normal süte göre daha az lezzetli bulunabilir. Ayrıca, yüksek sıcaklık işleminin sütün bazı besin değerlerini azaltabileceği de düşünülmektedir. Bu nedenle, UHT sütün yerine normal sütü tercih etmeyi de düşünebilirsiniz. (Süt konusunda daha fazla detaylı bilgiyi HORECA Trend’in “UHT Süt Nedir? UHT Süt Zararlı Mı?” başlıklı makalesinde bulabilirsiniz.)

 

Kaynak: HORECA Trend ve DoktorlarTakvimi

Devamını Oku
Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlıklı Beslenme

Obezite Nedir? Obezite Hastaları İçin Yol Haritası

Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi en riskli on hastalıktan biri olarak kabul ediyor. Peki, obeziteden kurtulmak için neler yapılabilir? Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Celal Kızılkaya obezite hastalarına önemli uyarı ve önerilerde bulundu.  

Yayınlandı

on

Son yıllarda hızla yaygınlaşan obezite modern çağın en tehlikeli pandemisi olarak kabul ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü, vücut yağ kitlesinin normal kabul edilen düzeylerin üzerine çıkması anlamına gelen obeziteyi hastalık olarak kabul ederken, günümüzde dünya üzerinde yaklaşık 500 milyon erişkinin ve 50 milyon çocuğun obeziteye bağlı önemli sağlık sorunları yaşadığı belirtiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Celal Kızılkaya “Yapılan araştırmalar, obezite sıklığının ülkemizde de benzer düzeylerde olduğunu göstermektedir. Obezite hastalığı günümüzde önlenebilir ölüm nedenleri arasında sigaradan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Estetik bir sorundan çok daha öte hayati riske neden olabilen obezite; kalp-damar sistemi hastalıkları, akciğer hastalıkları, diyabet, iskelet sistemi hastalıkları, yüksek tansiyon hatta kanser oluşumuna zemin hazırlamakta ya da hastalığı daha da ağırlaştırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi en riskli on hastalıktan biri olarak kabul etmiştir” diyor. Peki obeziteden kurtulmak için neler yapılabilir? Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Celal Kızılkaya obezite hastalarına 7 adımda yol haritası çizdi, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Doğru beslenme

Doğru ve dengeli beslenme, kilo vermede ve sonrasında kilo korunmasında dikkat edilmesi gereken en temel kuraldır. Mevcut yeme alışkanlığımızdan çıkıp yepyeni bir yola girmeliyiz. Glisemik indeksi yüksek olan gıdaları diyetimizde azaltıp, liften zengin beslenmeliyiz. Kan şekerini hızlı yükseltip düşüren gıdalardan uzak durmalıyız. Öğünlerimiz sindirimi zor ürünlerden arınmalı ve sadeleştirilmelidir. Porsiyonlarımız küçültülmeli, gün içi öğün sayısı bazal metabolizmamıza uygun şekilde artırılmalıdır. Gün içinde uygun miktarda karbonhidrat, yağ ve protein alımını sağlamak vücudun ihtiyaçlarını doğru bir şekilde karşılamamızı ve devamlılığın sağlanmasını destekleyecektir. Beslenmemizin bu ana hatlar çerçevesinde mümkünse profosyonel destek alarak ayarlanması hem devamlılığı hem de doğru şekilde kilo verimini sağlayacaktır.

Yeterli su tüketimi  

Yeterli su tüketimi doğru diyetin vazgeçilmez unsurlarından biri. Tüketilmesi gereken sıvı miktarı bireyin cinsiyetine, çevresel etmenlere göre değişir. Ortalama bir kadının günlük alması gereken toplam sıvı miktarı yaklaşık 2,7 litreyken, bir erkeğin 3,7 litredir. Bu toplam sıvı miktarıdır. Diyetin içeriğine göre içilen su miktarı buna göre ayarlanmalıdır. Su içmek tokluk hissini arttıracağı gibi metabolizmayı canlı tutarak ve enzim aktivitesini optimize ederek kilo vermeyi kolaylaştırır. Katı ve sıvı yiyecekleri eş zamanlı tüketmemek de dikkat etmemiz gereken ana unsurlardan biri olmalıdır. Katı ve sıvı arasında yaklaşık 30 dakika süre bulunması gerekir. Bir öğünde aynı anda katı ve sıvı tüketmememek gerekir.

Hareketli yaşam ve düzenli egzersiz 

Hareketsiz (sedanter) yaşam kişinin metabolizmasını yavaşlattığından mutlaka hareketli bir yaşam benimsemeliyiz. Ancak kilolu bir bireyin hareket kabiliyeti de beraberinde azaldığı ve hareket azaldıkça kilo alımı da arttığından bu kısır döngüyü önce diyet düzenlemesi ile ve hemen beraberinde hareketli yaşama geçerek kırmalıyız. Harekete geçerken; öncelikle hafif tempolu yürüyüşlerden başlamalı, kısa mesafeden giderek daha uzun mesafelere doğru yol alırken tempoyu da hafif hafif artırmalıyız. Yürüyüş yaşam şeklimizin bir parçası haline gelmeli. Daha sonra buna hafif tempo koşu gibi bir üst basamak aktiviteleri ekleyeceğiz. Eklem problemleri olanlar su içinde egzersiz ya da yüzme ile muhakkak hareketi yaşamlarına katmalı.

Psikolojik destek 

Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Celal Kızılkaya “Obezite hastalarının  toplum içerisinde yaşadığı problemler toplumdan soyutlanmalarına, hareketsizliğe ve depresyona yol açarken bu da çoğunlukla yeme davranışı olarak geri döner. Bu sosyal yıkıcı  kısır döngünün kırılması bu yoldaki başarıyı elde etmek için elzemdir. Bu nedenle kilolu bireye verilecek psikolojik destek hayati önem taşır. Kilolu bireyin özgüvenini kazanması ve sosyal çevresinde her şekilde varlığının bir değer olduğunu görmesi sağlanmalıdır. Obezite problemi olan bireyin alacağı sosyal destek, olaylara pozitif bakmasını sağlayacak, hayat şekli değişikliğini destekleyecektir. Bu konuda profesyonel destek almak bu yoldaki başarının gizli anahtarlarından biridir” diyor.

Cerrahi olmayan yardımcı çözüm yöntemleri

Obezite ile mücadelede sağlıklı yaşam alışkanlığı kazanmanın yanı sıra, uygun bireylerde ilaç tedavileri ya da endoskopik yöntemler de fayda sağlayabiliyor. Doç. Dr. Kızılkaya bu yöntemleri şöyle anlatıyor: “Obezite tedavisinde diyete yardımcı olmak adına kullanılan ilaçlar bulunmaktadır. Bu ilaçlar ile yapılan diyet ve beraberindeki yaşam tarzı değişikliği hastaları başarıya götürebilmektedir. Bu konuda iştahı azaltarak yardımcı olan ilaçlar olduğu gibi yağ emilimini azaltan ilaçlar da mevcuttur. Burada önemli olan doğru kişiye doğru ilacı vermektir. Bunun için profesyonel destek almak yani doktor eşliğinde ilaç kullanmak en doğru ve olması gereken yoldur. Endoskopik yöntemler; günümüzde sık uygulanan mide balonu, mide botoksu ve yeni gelişmekte olan endoskopik tüp mide (gastroplasti) işlemleridir. Ancak bu işlemlerden deneysel olanlar vardır. Yardımcı endoskopik işlemler mutlaka bu konuda tecrübeli doktorlar tarafından önerilmeli ve yapılmalıdır.”

Obezite ameliyatları

Diyet ve hayat şekli değişikliğine rağmen kilo verememiş kişilerde obezitenin tedavisinde cerrahi yöntemlerin düşünülebileceğini belirten Doç. Dr. Kızılkaya “Vücut kitle indeksi (VKİ) 40’ın üzerinde olan, VKİ 35’in üzerinde olup ilgili kronik hastalığı olanlara obezite cerrahisi önerilebilir. VKİ 30-35 arasında olan ancak ciddi diyabeti ve metabolik sendromu olan hastalarda cerrahi, multidisipliner bir yaklaşımla önerilebilecek iyi bir yoldur. Obezite cerrahisi olarak dünyada en sık tüp mide (sleeve gastrektomi) ameliyatı tercih edilmektedir. Daha sonra bypass cerrahileri yer almaktadır. Obezite cerrahisi geçiren hastada hedeflenen kiloya yaklaşık 1 yıl içerisinde varılır. Bu tedavi yönteminde her konunun en uygun şartlarda bir araya gelmesi sağlanarak istenmeyen sonuçların meydana gelmesi engellenmiş olacaktır. Bu nedenle ameliyata karar vermiş olan, obezite sorunu olan bir kişinin bu konuyu çok iyi araştırarak karar vermesi ve bu konuda profesyonel ekip ile bağlantı kurarak tavsiyeler alması çok önemlidir” diyor.

Ameliyat sonrası kilo yönetimi  

Ameliyat olmakla işin bitmeyip aksine yeni başladığını vurgulayan Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Celal Kızılkaya şu uyarılarda bulunuyor: “Ameliyat sonrası diyet değişim basamakları, hızlı kilo verimi döneminde destekleyici takviyeler, takip programı ve eş zamanlı egzersizler vb. hepsi birlikte aynı yolda değerlendirilmesi gereken süreçlerdir. Ve bu yolda takipte cerrahın rolü büyüktür. Takip programı olmadan cerrahinin mutlak başarıya ulaşması ve kalıcılığının sağlanması çok güçtür. Dolayısıyla bu dönemde kişinin düzenli takip programına katılması sağlanmalı ve bu konuda cerrah aktif rol almalıdır. Düzenli kontrol programının olmaması kişide eski alışkanlıklara dönüş ihtimalinin artmasına neden olmaktadır. Ne yazık ki günümüzde bu konudaki eksiklik nedeni ile tekrar kilo alımları ve tekrar ameliyat olma oranları azımsanmayacak kadar artmıştır. Dolayısıyla bu ana unsurlar çerçevesinde doğru bir plan ile obezite rahatlıkla aşılabilecek ciddi bir sağlık problemidir.”

 

Kaynak: HORECA TREND ve Acıbadem Hastaneleri

Devamını Oku

Sağlıklı Beslenme

Okul Çağındaki Çocuklar İçin 5 Sağlıklı Beslenme Önerisi

Acıbadem Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Tuba Sungur, çocukların beslenme alışkanlıklarının önce aile çevresinde geliştiğini, ardından okul döneminde arkadaşları, öğretmenleri ve çevresel faktörlerin etkisiyle belirginleştiğini belirtti.

Yayınlandı

on

Okul çağı çocuklarında öğrenme ve kavrama işlevleri önem kazandığı için sağlıklı beslenme alışkanlığı büyük bir öneme sahip. Zira, sağlıksız beslenme enerji ve besin öğelerinin yetersiz alımına neden olabiliyor, bunun sonucunda çocuğun büyüme ve gelişmesinin yanı sıra okul başarısını da olumsuz yönde etkileyebiliyor. Çocuklarda şişmanlık, zayıflık, anemi, çeşitli vitamin eksiklikleri ve diş çürükleri gibi sıkıntılar okul döneminde sağlıklı beslenmeyen çocuklarda sık görülen sorunları oluşturuyor. Ayrıca yetersiz ve dengesiz beslenme yetişkinlik döneminde ortaya çıkan obezite, kalp damar hastalıkları, kanser, diyabet ile sindirim sistemi hastalıkları gibi birçok hastalığa ve alerjik reaksiyonlara da zemin hazırlıyor.

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Tuba Sungur, çocukların beslenme alışkanlıklarının önce aile çevresinde geliştiğini, ardından okul döneminde arkadaşları, öğretmenleri ve çevresel faktörlerin etkisiyle belirginleştiğini belirterek, “Bu nedenle özellikle aileler çocuklarına sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmalı ve bu konuda rol model olmalılar. Tüm aile bireylerinin yemekte bir araya gelmeleri, pişmiş sağlıklı yemekler tüketmeleri, dışardan hazır gıda sipariş etmemeleri, paketli ürün, abur cubur, gazlı içecek, çikolata ve şeker içeren ürünlerden kaçınmaları, çocukların doğru beslenme alışkanlığı kazanmalarına yardımcı olacaktır” diyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Tuba Sungur, okul çağındaki çocukların beslenmelerinde ebeveynlerin dikkat etmeleri gereken 5 kuralı anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Kahvaltıyı asla atlamayın! 

Okul çağındaki çocukların 3 ana 2-3 ara öğünle beslenmeleri büyük öneme sahip. Ancak bu dönemde ‘öğün atlamak’ gibi önemli bir sorun yaşanabiliyor. Özellikle sabah erken uyanıldığı için iştahsız olmak veya okula yetişme telaşı gibi nedenlerden dolayı çocuklarda kahvaltı öğünü atlanabiliyor. Oysa günün en önemli öğününün kahvaltı olduğu bilinen bir gerçek. Yapılan birçok çalışma, düzenli ve dengeli bir kahvaltının okul başarısını olumlu yönde etkilediğini; uzun süren gece açlığından sonra kahvaltı yapmayan çocuklarda ise halsizlik, baş dönmesi, baş ağrısı, yetersiz enerji alımına bağlı düşük konsantrasyon, zihinsel faaliyetlerde azalma ve dikkat eksikliği gibi sorunlar geliştiğini gösteriyor. Bu nedenle çocuklarda kahvaltı öğününün asla atlanmaması gerekiyor.

Sağlıklı ara öğünler hazırlayın

Çocuklarda iştah kontrolünün sağlanması için ara öğün alışkanlığının kazandırılması gerekiyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Tuba Sungur, “Burada önemli olan, ara öğünde tüketilen besinin türüdür. Okulların kantinlerinde satılan abur cuburdan ziyade, evde hazırlanan sağlıklı ara öğünler tercih edilmelidir” uyarısında bulunarak, sözlerine şöyle devam ediyor: “Okul çağı çocuklarına beslenme çantası alışkanlığı kazandırmak aileye düşen en büyük görevdir. Ara öğünde fındık ve ceviz gibi kuruyemişler, kuru meyve-taze meyve, ev yapımı peynirli küçük sandviçler, ayran-yoğurt veya süt ile taze sıkılmış meyve suları sağlıklı alternatiflerdir.”

Beslenme ve Diyet Uzmanı Tuba Sungur, çocukların beslenme alışkanlıklarının çevresel faktörlerin etkisiyle belirginleştiğini belirtti.

Tüm besin gruplarını tüketmesi şart! 

Tek bir besin veya öğün yerine, günlük beslenmenin üzerine odaklanarak çocuğunuzun bir günde tüm besin gruplarını (süt ve süt ürünleri, et/yumurta/kurubaklagiller, ekmek-tahıllar, sebze ve meyveler) tüketmesini sağlamanız oldukça önemli. Gün içindeki beslenmesinde süt ve süt ürünlerinin, yumurtanın, et/tavuk/balığın, sebze ve meyvenin, kurubaklagil ile tahılların mutlaka bulunması gerekiyor.

Fast Food tarzı besinleri sınırlandırın

Fast food gıdaların fazla oranda trans ve doymuş yağ içermesi beyin hücrelerinde olumsuz etki oluşturarak öğrenmeyi ve hafızayı kötü yönde etkiliyor. Bu olumsuz etkileri nedeniyle çocukların fast food tarzı yiyeceklerle tanışmamış olmaları en güzeli. Ancak evde böyle bir alışkanlık kazanmasalar bile çocuklar arkadaşlarından etkilenerek bu besinlere alışabiliyorlar. Beslenme ve Diyet Uzmanı Tuba Sungur, fast food tarzı besinleri sınırlandırmanız gerektiğine işaret ederek, “Mesela çocuğunuz çok sık tüketiyorsa, 15 günde bir veya ayda bir şeklinde sınırlama getirebilirsiniz. Evde düzenli yemek sofrası hazırlanması, ailenin tüm bireylerinin sofranın başında bir araya gelmeleri ve hazır gıdalar yerine evde hazırlanan yiyeceklerin tüketilmesi, çocuklarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarının oluşmasında çok önemli rol oynuyor” diyor.

Poğaça, açma ve börekten kaçının 

Poğaça, açma, simit ve börek gibi yağ oranı yüksek hamur işleri yiyeceklerden uzak durmak gerekiyor. Zira, besin değerleri olmadığı gibi bu besinler içerdikleri yüksek kalori nedeniyle çocuğun kilo almasına yol açıyorlar. Bunun yanı sıra yağlı ve basit karbonhidrat grubunda oldukları için kan şekerinin hızla yükselmesi ve sonrasında hızla düşmesi sonucu çocukta derste uyuklamaya ve dikkat dağınıklığına sebep olabiliyorlar. Ayrıca tüketildikten sonraki öğünde çocuğun daha hızlı acıkmasına yol açabiliyorlar. Sütün, yumurtanın ve peynirin olduğu proteinden zengin bir kahvaltı çok daha sağlıklı bir seçenek olacaktır.

 

Kaynak: HORECA TREND ve Acıbadem Hastaneleri

Devamını Oku

Meyveler

Mide Şişkinliği Neden Olur? Mide Şişkinliğine İyi Gelen 10 Besin

Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ezgi Hazal Çelik, ülkemizde her 3 kişiden 1’inin karşılaştığı mide şişkinliğine; yanlış beslenme davranışı, öğünde dengeli olmayan yiyecek seçimleri ve sindirim sisteminin tolere edemediği besinlerin tüketiminin yol açabildiğini belirtti.

Yayınlandı

on

Yazar:

Son yıllarda gerek yanlış yaşam alışkanlıklarının gerekse modern çağın vazgeçilmezi stresin yol açtığı sorunlardan biri olan mide şişkinliği giderek yaygınlaşıyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ezgi Hazal Çelik, ülkemizde her 3 kişiden 1’inin karşılaştığı mide şişkinliğine; yanlış beslenme davranışı, öğünde dengeli olmayan yiyecek seçimleri ve sindirim sisteminin tolere edemediği besinlerin tüketiminin yol açabildiğini belirterek “Genelde yemekten sonra aşırı gaz üretimi, sindirim sistemi kaslarının hareketindeki bozukluklar, mide asidi veya sindirim enzimlerinin azalması ve bağırsakta yaşayan bakteriler tarafından üretilen gaz ya da yemek yerken yutulan hava gibi nedenlere bağlı da gelişebilmektedir. Mide şişkinliği; karın bölgesinde şişkinlik, karın ağrısı, midede doluluk hissi, bulantı, gaz çıkarma, geğirme, kramp, spazm, dolgunluk ve iştahsızlık gibi şikayetlerle de görülebilir” diyor. Bu durumun sık yaşanmasının kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini belirten Çelik, bu sorunları olanların mutlaka hekime danışmaları, ayrıca günlük yaşam alışkanlıklarında bazı kurallara dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Ezgi Hazal Çelik, mide şişkinliğine karşı faydalarıyla öne çıkan 10 besini anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Elma sirkesi

Organik elma sirkesinin içerdiği maya sindirim sistemi için yararlı birçok bakteri bulundurur. Asitli yapısına rağmen alkalize edici bir etkiye sahiptir ve mide asidini tedavi etmeye yardımcı olarak mide yanması ve şişkinliğini rahatlatır. Mide asidinin azalmasıyla oluşan şişkinliğe karşı da fayda sağlar. Yemekten önce bir yemek kaşığı organik elma sirkesini suyla seyreltip içebilir veya salatanıza ekleyebilirsiniz.

Fesleğen

Fesleğen, mide asidi, gaz ve şişkinliğin giderilmesinde ve rahatlamasında etkilidir. Yatıştırıcı özelliğiyle yemeklerde, salatalarda çiğ olarak kullanabilir veya 4-5 fesleğen yaprağını kaynatıp  ılık bir şekilde çayını içebilirsiniz.

Tarçın

Mide yanması, şişkinlik, hazımsızlık gibi rahatsızlıkların tedavisinde antiasit ilaçlar sıklıkla kullanılmaktadır. Benzer etki gösteren tarçın doğal bir antiasit gibi çalışır ve mide şişkinliğinin giderilmesine yardımcı olur. Günde 2 kez tarçın çayı şeklinde içebilir, toz formunu çorba veya ılık laktozsuz süt ile tüketebilirsiniz.

Ananas

Ananas birçok meyveden farklı olarak bir enzim ailesi olan bromelain içerir. Bromelain protein sindirimine yardımcı olur. Sindirimi destekleyerek midede kalma süresini kısaltır ve şişkinlik, hazımsızlık gibi rahatsızlıkların azalmasına katkı sağlar. İki parmak kalınlığında, olgunlaşmış 1 dilim ananas ara öğünlerde tüketilebilir. Kan şekerini yükseltme hızı da düşük olduğundan diyabet, insülin direnci gibi kan şekeri metabolizması ile ilgili hastalıklarda da tercih edilebilir. Gebeliğin ilk 3 ayında olanlar, kan sulandırıcı ilaç, antiepileptik ilaç kullanan kişiler tüketim sıklığı ve miktarına dikkat etmelidir.

Kivi

Beslenme ve Diyet Uzmanı Ezgi Hazal Çelik “Proteinden zengin besinlerin sindirimi ve mideden boşalma hızı daha uzundur. Proteinleri sindirmeye yardımcı bir enzim olan actinidin içeren kivi bu sayede sindirime, şişkinlik ve şişkinliğe bağlı meydana gelen semptomların azalmasına yardımcı olur. Potasyumdan zengin bir meyve olan kiviyi böbrek yetmezliği olan, hemodiyaliz alan hastalar hekim veya diyetisyen kontrolünde tüketmelidir” diyor.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Ezgi Hazal Çelik, mide şişkinliğine; sindirim sisteminin tolere edemediği besinlerin tüketiminin yol açabildiğini belirtti.

Fermente Lahana Turşusu

Enzim içeriği yüksek, probiyotik bakterilerden zengin besinlerden biri olan lahana turşusu sindirim şikayelerini ve buna bağlı gelişen mide şişkinliğini azaltabilir. Ancak hipertansiyonu olan kişiler içerdiği tuz miktarından dolayı tüketiminden kaçınmalıdır. Aşırı tüketimi günlük tuz alımının artmasına ve su kaybına neden olacağından gün aşırı ya da daha uzun aralıklarla az miktarda tüketilebilir. Guatrojenik bir besin olan lahana, guatr ya da tiroit bezi rahatsızlığı olan bireylerde de diyetten çıkarılan besinlerden biridir. Ancak hastalık şiddeti ve bireysel seyri göz önünde bulundurularak hekim veya diyetisyen kontrolünde kullanılabilir.

Zencefil

Mide bulantısında sıklıkla tercih edilen zencefil içerdiği enzimlerle sindirim sisteminin daha hızlı çalışmasına yardımcı olarak mide şişkinliği ve buna bağlı meydana gelen krampların azalmasını destekler. Midedeki besinlerin ince bağırsağa geçişini hızlandırarak mide şişkinliğinin azalmasına yardımcı olur. Aşırı tüketimi midedeki rahatsızlıkların artmasına, ritim bozukluğuna yol açabileceğinden günde en fazla 2 kupa ılık zencefil çayı şeklinde tüketebilir. Taze olarak ise 1 küçük parça zencefili salatalarınıza rendeleyerek diyetinize ekleyebilirsiniz. Ülser gibi ilerlemiş mide rahatsızlığı olan ve safra kesesinde taş bulunan bireyler tüketiminden kaçınmalıdır.

Yoğurt

Yoğurtta bulunan probiyotik bakteriler midedeki enzimleri destekleyerek sindirimi kolaylaştırır. Kaymaklı yoğurtların yağ içeriği yüksektir ve mide yanması, şişkinlik, reflü gibi semptomları tetikleyebilir. Mide ile ilgili sorun yaşıyorsanız kaymaksız yoğurt tercih etmeniz daha iyi bir seçenek olacaktır. Herhangi bir intoleransınız varsa laktozsuz yoğurt tercih edebilirsiniz.

Rezene

Gaz şikayelerinde sıklıkla tercih edilen rezene sinirim sistemindeki düz kasları gevşeten antispazmodik etkisi ile midedeki şişkinlik, gaz ve krampları azaltabilir. Kronik ilaç kullanımı olmayan, sağlıklı bireyler günde 2 fincan rezene çayı içebilir. Yaşlı, hamile ve çoklu ilaç kullanımı olan hastalar tüketiminden kaçınmalıdır. Uzun vadeli kullanan bireyler içinse alerjik reaksiyon, ciltte döküntü gibi sorunlar yaşanmaması için 1 ay tüketim sonrasında 2-3 hafta ara verilmesi önerilmektedir.

Papaya

Beslenme ve Diyet Uzmanı Ezgi Hazal Çelik “Enzim yönünden zengin besinlerden biri olan papaya, içerdiği papin ile mide şişkinliği, kabızlık ve mide yanması semptomlarını iyileştirebilir. 1 orta boy yaklşaık 150 gr papaya 1 porsiyona denk gelmektedir. Tek öğünde daha fazla tüketmek, sık sık yemek tıkalı solunum, rahat nefes alamama gibi semptomlara yol açabilir. Ayrıca böbrek taşı ve ciltte alerjik reaksiyonlar açısından da tüketim miktarına ve sıklığına dikkat edilmelidir. Gebelikte, özellikle aşırı tüketimi, düşük riskine neden olabileceğinden önerilmez” diyor.

 

Kaynak: HORECA TREND ve Acıbdadem Hastaneleri

Devamını Oku

Popüler Haberler

Copyright © 2023 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır.
İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.