Kapadokya’da Küresel Isınmayı Dert Edinen Bir Otel | HORECA TREND
Takip edin!

Otel

Kapadokya’da Küresel Isınmayı Dert Edinen Bir Otel 

Küresel sera gazı emisyonlarının tahmini yüzde 11’i turizmden kaynaklanıyor ve bunun 2050 yılına kadar iki katına çıkması öngörülüyor. Tatil yapacağınız oteli ve ulaşım imkanlarını iyi incelemezseniz, tatilden sonra, kocaman bir karbon ayak iziyle eve dönersiniz. 

Yayınlandı

on

Kapadokya’nın eşsiz güzelliğinin orta yerinde bu yıl açılan sıra dışı bir otel küresel ısınmayı dert edinmiş. A La Mode Cappadocia isimli otelin sitesine girip rezervasyon yaparken, çok ince düşünülmüş kurallar ve bilgiler gözünüze takılıyor. Bu metinleri okurken kendinizi Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni inceliyormuş gibi hissedebilirsiniz.

Fairtrade Otel 

Otel yönetimi, küresel ısınmaya neden olacak birçok unsuru daha satın alma aşamasında koyduğu kurallarla bertaraf ediyor. Satın alma politikasında üç unsur var: Yerel olacak, çevreye duyarlı olacak, adil ticarete (Fairtrade) dayalı olacak.

Otel, mal ve hizmet satın alırken kaliteli ve makul fiyatlı olması kaydıyla yerel tedarikçilere öncelik veriyor. Malı da hizmeti de bölge halkından alıyor. Çalışan personelin çoğunluğu bölge halkı.

Otel, yerelde bulunmayan ithal ürünler kullanmak zorunda ise Fairtrade (adil ticaret) kapsamındaki tedarikçileri tercih ediyor. 

Yani çocuk işçi çalıştıran, kadınlar başta olmak üzere insanları zorla çalıştıran, düşük ücretle çalıştıran, çevreye zararlı tarım kimyasalları kullanan tedarikçilerden alışveriş yapmıyor.

Tek Kullanımlık Ürün Yok 

Otel, satın alımlarında çevreye duyarlı ürünlere (çevre etiketli ürünlere) öncelik veriyor. Tek kullanımlık plastik ürünlerin kullanımından kaçınıyor.

Nakliye ve paketleme kaynaklı sera gazı üretimlerini engellemek için tek seferde topluca dökme ürün almayı tercih ediyor.

Suları Kirletmiyorlar 

Otel, misafirlerin su kullanımı nedeni ile deniz, göl gibi sularda yaşayan canlıların zarar görmediğinin güvencesini veriyor. Yapılan risk analizleriyle gerekli önlemler alınmış.

Misafirlerin su kullanımı takip edilerek daha tasarruflu nasıl su tüketimi yapılabileceği üzerinde kafa yoruluyor, sürekli hesaplamalar yapılıyor.

İstemediğiniz sürece odanız temizlenmiyor. Böylece her gün gerekmediği halde değiştirilen çarşafları yıkamak için fazladan su ve deterjan kullanılmıyor.

Parfüm, Sinek Kovucu, Güneş Kremi 

Otelin sitesinde, parfüm, sinek kovucu ve güneş kremiyle ilgili yapılan bilimsel araştırmalara yer veriliyor. İnsana ve çevreye zararlı parfüm, sinek kovucu ve güneş kremlerinin kullanılmaması tavsiye ediliyor.

Beton Yığını Değil Taş ve Ahşap 

A La Mode Cappadocia, çok katlı bir beton yığını değil.  6 bin metrekarenin üzerinde yerleşimi ile konforlu bir yaşam alanı içerisinde kurulu, konuklarının farklı tatil tercihlerine cevap verebilmek üzere farklı tiplerde düzenlenmiş 31 adet konaklama ünitesine ev sahipliği yapıyor. Çevresel dokuya uygun tasarlanmış taş odalar ve ahşap evler geleneksel bölge mimarisini modern, konforlu bir glamping konseptiyle harmanlamış.

Otel, ağaçlarla çevrili ve içinde kendi özel peri bacası bulunan büyük bahçesi ile Kapadokya’nın görkemli manzarasını ve gerçeküstü atmosferini dolaysız bir şekilde teneffüs etme imkanı vermek üzere tasarlanmış.

Odalar arasında geniş bahçeler var. Kuşlar için çok geniş yaşam alanı bırakılmış. Bahçeye çıkan herkes sonsuz gökyüzünü görebiliyor. 

Odanızdan çıkıp harika ve geniş havuza birkaç dakika da ulaşabiliyorsunuz. Havuzun yayındaki odalarda kalıyorsanız, kapıdan çıkıp birkaç adım attıktan sonra havuza dalış yapabilirsiniz. Etrafında kayısı ağaçlarının dikili olduğu havuz asla kalabalık olmuyor. Sanki yazlığınıza gitmişsiniz havuz da sadece size aitmiş gibi hissediyorsunuz.

Yerel ve Dünya Lezzetleri

Otelin restoranında yerel ve dünya lezzetlerinden oluşan zengin bir menü var. Mutfağa girip ne kadar temiz olduğunu görebilirsiniz. Otelde kaldığınız süre içerisinde bütün yiyeceklerden ve içeceklerden tatmanız öneriliyor.

Bu arada, sabah kahvaltı saatinden önce çıkış yapacak misafirler için, yolda yemeleri için kahvaltı paketleri hazırlanıyor, resepsiyonda teslim ediliyor. 

Güneş Doğarken Balon Şöleni 

Saat 04:30’da uyanıp kapıdan dışarı bakarsanız eğer, yüzlerce rengarenk balonun yerden gökyüzüne doğru yükseldiğini, 30 dakika sonra da üzerinizden geçtiğini görürsünüz. Otelin teras bölüne ya da hemen yanındaki tepeye çıkarsanız, alev püskürten balonların yerden yükselişini izleyebilirsiniz. Göreme’de oldukça merkezi bir noktada bulunan A la Mode, pek çok etkinliğe yürüyüş mesafesinde.

Kaynak: HORECA Trend ve A La Mode Cappadocia

Devamını Oku
Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Otel

Yangın Güvenliğinde Eksiklikler Felaketi Getirdi!

Bolu Kartalkaya’da 36’sı çocuk 78 kişinin ölümüne neden olan otel yangınını ve yangın güvenliği konusunu değerlendiren İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Dedektörler, yangına hızlı müdahale imkânı sağlar. Bu sistemler sayesinde daha başlangıç aşamasında, genellikle 15 saniye içinde uyarı verir. 90 desibelin üzerinde bir sesle herkesi haberdar eder ve böylece tahliye için büyük bir zaman avantajı sağlanır.” dedi.

Yayınlandı

on

Denetim konusuna da değinen Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Denetim olsa eksikler olmaz. Uyarı sistemlerinin çalışır vaziyette olması lazım. Sprinkler sistemlerinin çalışır vaziyette olması lazım. Yangın çıktığında o sistemin çalışmadığını anladığımızda o ruhsatının da iptal edilmesi gerekebilir. Bizde böyle denetimler yok.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı, İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, Bolu Kartalkaya’da 36’si çocuk 78 kişinin ölümüne neden olan otel yangınını ve yangın güvenliği konusunu değerlendirdi.

Yanmaz Denildiğinde Akla İlk Gelen Betonarme Yapılar…

Yangının, “yangın üçgeni” denilen yanıcı madde, oksijen ve tutuşturucu kaynaktan oluştuğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, yanmaz malzeme denildiğinde ilk akla gelenin, betonarme karkas yapıları olduğunu, bu tür yapıların üzerine sıva, alçı gibi yanmaz özellikteki yöntemler uygulanabildiğini, camın da yanmaz koşullar arasında yer aldığını ve bu tür binalarda kullanılmasının tercih edilebildiğini dile getirdi.

Dış Cephede Yapılan Yanlış Uygulamalar Ciddi Tehlikeye Neden Oluyor

Yangın güvenliği açısından, dış cephe, ahşap malzemeler ve halı kullanımına değinen Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Burada önemli olan halıların türü. Yanıcı özellikteki halılar, basit bir sigara külüyle bile ateşlenebilir. Halıların zor yanıcı olanları uygulanmalı. Dış cephede ise yapılan yanlış uygulamalar ciddi tehlikeye neden oluyor. Türkiye’de Binaların Yangından Korunma Yönetmeliği’ne göre, yangına güvenli, dirençli malzemeler A1 sınıfı yanmaz, A2 sınıfı zor yanıcı şeklinde sınıflandırılmış. Alüminyum dış cephe kaplamaları zor yanıyor ama yandığında da sönmesi çok zor, çünkü metal yanmasına dönüşüyor. Bazı uygulamalarda içeriye sirayet etmesin diye taş yünü gibi yanmaz malzemelerle destekleniyor. Alüminyum dış cephe kaplama veya Kartalkaya’da gördüğümüz ahşap giydirme kaplamalar da söz konusu. Zor yanan ama tutuştuğunda yanan bir malzeme. Pistlerin olduğu tarafta onlar da yandı. Zor da yansa yandı.” dedi.

Dedektörler, Yangına Hızlı Müdahale İmkânı Sağlıyor

Binaların Yangından Korunma Yönetmeliğine işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Binanın yüksekliğiyle, kullanım kapasitesiyle alakalı mevzuat hükümleri var. Bu mevzuat hükümlerinden bir tanesi erken uyarı ve algılama sistemleri. Özellikle dedektörler, yangına hızlı müdahale imkânı sağlar. Bu sistemler sayesinde daha başlangıç aşamasında, genellikle 15 saniye içinde uyarı verir. 90 desibelin üzerinde bir sesle herkesi haberdar eder ve böylece tahliye için büyük bir zaman avantajı sağlanır. Yangın yaklaşık bir buçuk, iki dakika yatay seyirde seyreder. Bir anda hızlanmaya başlar ve anormal bir şekilde de büyür. Yangından kaçış için yaklaşık bir buçuk, iki dakikalık zamanı olabilir. Tabii bu süre yanıcı malzemenin vasfına göre değişebilir, uzayabilir veya kısalabilir.” diye konuştu.

Kaçış Merdivenlerine Fanlarla Yukarıdan Hava Basılması Gerekiyor 

Kaçış sistemlerinin de çok önemli olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Binanın kullanım düzenine bağlı olarak, 500 kişilik bir yapı için en az 3, daha fazla kişi için ise 4 kaçış çıkışı olması gerekmektedir. Koridor genişlikleri genellikle 2 ila 2,5 metre olarak planlanmalı, bu sayede tahliye sırasında rahat bir şekilde hareket edilmedi sağlanır. Kaçış merdivenleri ise pozitif basınçlandırılmış şekilde tasarlanmalıdır. Bu, yüksek sıcaklıktaki dumanın merdivenlere dolmasını önlemek için gereklidir. Fanlarla yukarıdan hava basılması gerekiyor ki insanlar oradan güvenle kaçabilsin. Bunlar olmadığı zaman da işte böyle facialarla karşılaşırız.” şeklinde konuştu.

Söndürme Sistemleri, Yangını Yüzde 96.7 Oranında Başarıyla Söndürebilir

Bazı yangınların hızla büyüdüğüne işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Otomatik söndürme sistemleri, özellikle otel gibi binalarda zorunlu olarak olması gereken önemli bir güvenlik önlemidir. Ancak bu sistemlerin mevcut olmaması veya çalışmaması büyük bir dezavantaj yaratır. Söndürme sistemleri, yangını yüzde 96.7 oranında başarıyla söndürebilir. Söndürülemediği takdirde çoğalmayı baskılayarak itfaiyenin olayının yerine gelmesi için kritik zaman kazandırır.” dedi.

Hızlı Tahliye Yapılamamış

Kartalkaya’daki yangında ölenlerden bazılarının odada giyinmeye çalıştıklarının tespit edildiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Orada da zaman kaybetmişler anlaşıldığı kadarıyla. Dolayısıyla hızlı tahliye yapılamamış. Çıkış yolu bulunamamış. Duman bastırdığında göz gözü görmeyecek şekilde yüksek sıcaklıklarla beraber odanın dışına çıkamayacak duruma geliniyor. Dolayısıyla kaçış merdivenleri çok önemli.” ifadesinde bulundu.

Otel Betonarme Ama İçerideki Malzemeler Sıkıntılı

Otelin betonarme bir bina olduğunu ancak dış cephesini yalıtım malzemesi kullanılmış ahşaptan oluştuğunu hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Ahşap kaplamayı kimyasala batırıyorlar. 5-6 saat kimyasalda tutuyorlar. Genelde Bolu’da yapılan bir iş o bu. O da ve ısıyla ilgili iletkenliğini azaltarak yanmazlığını biraz azaltıyor, daha zor yanar hale getiriyor. İçerideki malzemelerle ilgili sıkıntı var. Orada lambriler var. Onlar kolay yanıcı malzemeler. Onlar yangın yükünü arttırmış.” diye konuştu.

Bir Mevzuat Değişikliği Gerekiyor…

Denetim konusuna da değinen Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, şöyle devam etti:

“Denetim olsa eksikler olmaz. Uyarı sistemlerinin çalışır vaziyette olması lazım. Sprinkler sistemlerinin çalışır vaziyette olması lazım. Yangın çıktığında o sistemin çalışmadığını anladığımızda o ruhsatının da iptal edilmesi gerekebilir. Bizde böyle denetimler yok. Biz ruhsat alma aşamasından sonra bir daha kimse uğramıyor. Turizm Bakanlığının denetiminde olan bir yeri ne itfaiye ne emniyet gelip de denetleyebiliyor. Turizm Bakanlığı da denetlerken itfaiye raporu var mı, yok mu diye bakıyor. Onlar da çıkartıp önceden aldıkları raporu gösteriyorlar. Ama içeride bir tadilat yapmışlar, değişiklik yapmışlar veya sistem çalışmamış, periyodik bakımlarını yaptırmamışlar kimse bilmiyor. Açıklama yapıldı, 2021 ve 2024’te yangınla ilgili uygunluk raporu var. Ama Turizm Bakanlığı sistemin çalışıp çalışmadığını denetlemiyor. İtfaiyenin uhdesinde olduğu için itfaiyenin verdiği kâğıt üzerindeki rapora güveniliyor. O raporda bazen kafeteryayla ilgili oluyor. Bazen başka bir şeyle ilgili oluyor. Dolayısıyla biz kâğıt üzerinde işlemlerimizi iyi yapıyoruz. Dolayısıyla burada da bir mevzuat değişikliği gerekiyor. Nasıl iki araçlarımızı periyodik muayeneye tabi tutuyoruz TÜVTÜRK istasyonlarında iki senede bir, mevzuata itfaiyenin yapacağı bu şekilde bir denetleme eklenmeli.”

Denetimle İlgili Mekanizma Oluşturulması Lazım

Turizm Bakanlığının yangın güvenliğini denetleyebilecek mekanizmayı oluşturmasının gerekebileceğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Şu anda belediyelerin uhdesinde çalışan itfaiyelerin gözetiminde bu denetimler iskân veya ruhsat alana kadar yapılıyor. Denetlemeler periyodik olarak yapılmalı. Denetimle ilgili mekanizma oluşturulması lazım” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: HORECA TREND ve Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl (Üsküdar Üniversitesi)

Devamını Oku

Otel

Yangın Sonrası Tatilcilerin Tavrı Toplumsal Duyarlılığı Sorgulattı!

Kartalkaya’daki otel yangını enkazında hâlâ cesetler aranırken, çevredeki otellerde olup bitene kayıtsız bir şekilde piste çıkan tatilcilerin oluşturduğu tabloyu değerlendiren Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Aynı karede acı ve eğlenceyi buluşturan bu manzara, bugün empati ve toplumsal duyarlılık adına geldiğimiz noktayı sorgulamamız gerektiğini açıkça gözler önüne seriyor.” dedi.

Yayınlandı

on

“Eskiden tasada ve sevinçte ortak bir ‘millet olma’ bilinci vardı; bu da felaketler karşısında kenetlenmemizi, acıyı bölüşüp dayanışmayı mümkün kılıyordu.” diyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Özellikle ‘Bana bir şey olmadı, o hâlde şanslıyım’ düşüncesi, acıyı görmezden gelmek ve onu zihinsel olarak uzak tutmak için kullanılan bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkıyor.” diye konuştu.

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, Kartalkaya’daki oteldeki yangın enkazında hâlâ cesetler aranırken, çevredeki otellerde olup bitene kayıtsız bir şekilde piste çıkan tatilcilerin oluşturduğu tabloyu değerlendirdi.

Kayıtsız Bir Şekilde Piste Çıkan Tatilciler…

Prof. Dr. Barış Erdoğan, yangın sonrasına yaşananlara ilişkin, “Kartalkaya’daki oteldeki yangın enkazında hâlâ cesetler aranırken, çevredeki otellerde olup bitene kayıtsız bir şekilde piste çıkan tatilcilerin oluşturduğu tablo toplum olarak vicdanlarımızı bir kez daha derinden yaraladı. Aynı karede acı ve eğlenceyi buluşturan bu manzara, bugün empati ve toplumsal duyarlılık adına geldiğimiz noktayı sorgulamamız gerektiğini açıkça gözler önüne seriyor.” dedi.

Yas, Dayanışma ve Komşuluk Gibi Kavramların Büyük Ölçüde Aşındığına Tanık Oluyoruz

Toplumumuzun kültürel belleğinde yüzyıllardır derin kökleri olan yas, dayanışma ve komşuluk gibi kavramların büyük ölçüde aşındığına tanık olunduğunu dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:

“Eskiden, yakın bir çevremizde cenaze olduğunda bırakın eğlenmeyi evde televizyon veya radyo açmaktan bile kaçınırdık. Yüksek sesle gülmeyi bile uygun bulmayan bu yaklaşım, Anadolu irfanının derin bir empati kültürüne nasıl ev sahipliği yaptığını gösteriyordu. Böyle bir tavır, sadece nezaket kuralı değil aynı zamanda kederli olanın acısını yüreğimizde hissetmenin bir yansımasıydı. Gelgelelim, günümüzde bu duyarlılığın giderek zayıfladığını görüyoruz. Orman yangınları ya da depremler gibi büyük felaketler söz konusu olduğunda, olaydan etkilenmeyen bazı kesimlerin hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmesi bunun en somut göstergesi. Oysaki eskiden tasada ve sevinçte ortak bir ‘millet olma’ bilinci vardı; bu da felaketler karşısında kenetlenmemizi, acıyı bölüşüp dayanışmayı mümkün kılıyordu. Bugün ise bu paylaşma duygusunun zayıfladığını gözlemlemek ne yazık ki zor değil.”

Hem Dayanışma Reflekslerimiz Köreliyor Hem de Empati Kültürümüz Erozyona Uğruyor!

Bu değişimin ardında çeşitli etkenlerin yattığını da kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Öncelikle, modern şehirleşme ve bireyselleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte, kendimizi kolektif bir yapının parçası gibi görmek yerine özel alanlarımıza çekilmeyi daha çok tercih eder hâle geldik. Kendi hayatlarımıza ve sorunlarımıza odaklanmak, toplumsal sorumluluk ve hassasiyeti ikinci plana itiyor. Böylece hem dayanışma reflekslerimiz köreliyor hem de empati kültürümüz erozyona uğruyor. Buna ek olarak, günümüzün popüler kültürü ‘anı yaşamak’ ve ‘hayattan keyif almak’ mottoları üzerine kurulu. Tüketim kültürü, bizi durmaksızın yeni deneyimler, alışveriş ve eğlencenin peşinde koşturmaya yönlendiriyor. Sürekli değişen, hızla akıp giden gündem içinde, toplumsal acılar ve kayıplar kısa sürede gündemden düşüyor.” şeklinde konuştu.

‘Bana Bir Şey Olmadı, O Hâlde Şanslıyım’ Düşüncesi Acıyı Görmezden Geliyor…

Öte yandan sosyal medyanın bu süreçteki etkisinin de yadsınamaz olduğunu belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:

“Toplumsal acılar ve kayıplarla ilgili haberler çok hızlı biçimde dolaşıma giriyor fakat aynı hızla gündemden düşüyor. Bu durum bazen ‘duyarsızlaşmaya’ kapı aralıyor. Eskiden yerel ölçekte yaşanan acılar çevredekiler tarafından daha uzun süre hissedilir ve paylaşılırdı; oysa şimdi dünyanın her köşesinden felaket görüntüleriyle sürekli karşılaşan insanlar, olağan dışı durumlara bile hızla alışabiliyor. Özellikle ‘Bana bir şey olmadı, o hâlde şanslıyım’ düşüncesi, acıyı görmezden gelmek ve onu zihinsel olarak uzak tutmak için kullanılan bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkıyor.”

Yas Tutanlara ve Kayıplara Saygı Göstermek Toplumun Temel Değerlerinden Biri…

Tüm bu gelişmelere rağmen, unutulmaması gereken temel gerçeğe işaret eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Acılar paylaşıldıkça hafifler. Yas tutmak ya da en azından yas tutanlara ve kayıplara saygı göstermek, yalnızca eski bir gelenek değildir; aynı zamanda bir toplumu toplum yapan temel değerlerden biridir. Eğer bu değerleri korumak istiyorsak, dayanışmayı yeniden canlı tutacak, empatiyi güçlendirecek adımlar atmamız gerekiyor. Toplumsal sorumluluk ve duyarlılık yalnızca acı anlarında değil, gündelik hayatın her alanında kolektif bilinci ve insanî değerleri diri tutabilmekle mümkün. Ortak geçmişimizde var olan dayanışma ruhunu geleceğe taşımak, hepimizin omuz omuza yürütmesi gereken bir görevdir.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: HORECA TREND ve Üsküdar Üniversitesi, Prof. Dr. Barış Erdoğan

Devamını Oku

Otel

The Peninsula, Victoria & Albert Müzesi ile Yeni Ortaklığını Duyuruyor

The Peninsula ve Victoria & Albert Museum iş birliği, The Peninsula’nın ‘Art in Resonance’ programını, yükselen ve kariyerinin ortasındaki modern sanatçıları desteklemek üzere iki kurumu bir araya getiren yenilikçi bir ortaklıkla güçlendiriyor.

Yayınlandı

on

Dünyanın dört bir yanında bulunan otellerinde yıllardır sanata olan bağlılığını sürdüren The Peninsula, sanata olan bu uzun soluklu bağlılığında yeni bir sayfa açtığını duyurdu. The Peninsula, 2025 yılından itibaren Londra’nın ünlü Victoria ve Albert Müzesi (V&A) ile birlikte küratörlüğünü üstlendiği bir dizi modern sanat enstalasyonunu, Art Basel Hong Kong 2025’te  The Peninsula Hong Kong’da açılacak bir sergiyle hayata geçiriyor.

Ortak mirasları ve mükemmelliğe olan bağlılıklarıyla tanınan iki ikonik kurumu bir araya getiren bu yeni işbirliği, lüks otel alanında dünya standartlarında sanat deneyimleri konusunda çıtayı yükseltmeyi amaçlıyor.

The Hongkong and Shanghai Hotels, Limited‘in Genel Müdürü ve Operasyon Direktörü Gareth Roberts, “Yaratıcı sanatların dünyadaki en önde gelen kolektif öncüsü olan V&A ile çalışmaktan daha fazla heyecan duyamazdık” dedi. “Birçok açıdan bu ortaklık, konuklarımız ve genel olarak toplum için sınırları zorlayan sanat dallarını kucaklamaya çalıştığımız ‘Art in Resonance’ programı için atılan büyük bir adım gibi görünüyor.”

Çığır Açan Sanatın Erişim Alanını Genişletmek

The Peninsula ve V&A, yaptıkları kapsamlı anlaşmayla, yenilikçi modern sanat eserlerine halkın erişimini işbirliği içinde genişletmeyi amaçlıyor. V&A, küratöryel bilgisini otel grubunun beğenilen ‘Art in Resonance’ programına taşıyarak yeni bir perspektif ve bakış açısının yanı sıra, programdan doğrudan yararlanacak olan yükselen ve kariyerinin ortasındaki sanatçılara gerçek anlamda küresel bir erişim imkanı sağlıyor.

Bu işbirliği, V&A ve çeşitli The Peninsula lokasyonları için özel olarak yaratılmış eserler ortaya koyarak ‘Art in Resonance’ eserlerinin yeni kitlelere ulaşmasını hedefliyor.

Bu işbirliğinin ilk aşaması Mart 2025 sonunda The Peninsula Hong Kong’da yeni bir ‘Art in Resonance’ enstalasyonu ile hayata geçirilecek. Art Basel Hong Kong 2025 ile eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek olan bu sergi için The Peninsula ve V&A, V&A’nın Asya Bölgesi Küratörü Dr. Xiaoxin Li’nin küratörlüğünde yeni tasarlanan bir eseri otelin büyük lobisinde belirgin bir şekilde sergileyecek ve ‘Art in Resonance’ yaratıcıları tarafından tasarlanan diğer iki yeni eserle tamamlanarak otelin tarihi cephesini ve klasik iç mekanlarını göz kamaştırıcı yeni bir ışıkla konukların ve ziyaretçilerin doğrudan erişebileceği yeni bir sergide tanıtacak.

V&A Direktör Yardımcısı ve Operasyon Direktörü Tim Reeve, “Seçilen bu sanatçılar tarafından paylaşılan yaratıcı vizyon, yeni ortaklığımızın ruhunu mükemmel bir şekilde somutlaştırıyor.” dedi. “Bu eserlere daha geniş bir erişim sağlamak için The Peninsula ile birlikte çalışmak, V&A’nın tasarım ve yaratıcılığı tüm biçimleriyle destekleme, kültürel bilgiyi ilerletme ve her yerdeki üreticilere, yaratıcılara ve yenilikçilere ilham verme misyonunu yansıtıyor.”

Art in Resonance Hakkında

The Peninsula’nın oluşturduğu Art in Resonance programı, 2019’dan bu yana, kariyerinin başındaki ve ortasındaki önemli sanatçıların çalışmalarını öne çıkarıyor. Finansman, küratör desteği ve sergi alanı sağlayarak Art in Resonance, bu yaratıcıların önemli yeni kamusal sanat eserleri üretmelerine olanak tanırken, aynı zamanda Peninsula misafirlerine derinlemesine sürükleyici sanat deneyimleri sunuyor.

Victoria & Albert Müzesi Hakkında

V&A, Birleşik Krallık’ın dört bir yanında yer alan ve kendini yaratıcılığın gücüne adamış bir müzeler ailesi olup misyonu, tasarım ve yaratıcılığı tüm biçimleriyle savunmak, kültürel bilgiyi ilerletmek ve her yerdeki üreticilere, yaratıcılara ve yenilikçilere ilham vermektir. Sergiler, etkinlikler, eğitim programları, dijital deneyimler, koruma, araştırma ve her yaratıcı disiplini kapsayan 2,8 milyondan fazla nesneden oluşan ve sürekli gelişen ulusal koleksiyonu aracılığıyla yaratıcılığın 5.000 yıllık öyküsünü paylaşmaktadır.

The Hongkong and Shanghai Hotels, Limited (HSH) Hakkında

1866 yılında kurulan ve Hong Kong Menkul Kıymetler Borsası’nda (00045) işlem gören HSH, Asya, ABD ve Avrupa’nın önemli destinasyonlarında prestijli otel, ticari ve konut projelerinin mülkiyeti, geliştirilmesi ve yönetimi, ayrıca turizm ve eğlence, kulüp yönetimi ve diğer hizmetlerle faaliyette bulunan bir Grubun holding şirketidir. The Peninsula Hotels portföyünde The Peninsula Hong Kong, The Peninsula Shanghai, The Peninsula Beijing, The Peninsula Tokyo, The Peninsula New York, The Peninsula Chicago, The Peninsula Beverly Hills, The Peninsula Paris, The Peninsula Bangkok ve The Peninsula Manila, The Peninsula London ve The Peninsula Istanbul yer almaktadır. Grubun tesis portföyünde Hong Kong’da The Repulse Bay Complex, The Peak Tower ve St. John’s Building; Ho Chi Minh City, Vietnam’da The Landmark ve Paris, Fransa’da 21 avenue Kléber yer almaktadır. Grubun kulüp ve hizmet portföyünde ise Hong Kong’daki The Peak Tram; Bangkok, Tayland’da Thai Country Club; Carmel, California’da Quail Lodge & Golf Club; ayrıca yine Hong Kong’da Peninsula Kulüpleri ve Danışmanlık Hizmetleri, Peninsula Merchandising ve Tai Pan Laundry sayılabilir.

Kaynak: HORECA TREND ve Victoria & Albert Museum

Devamını Oku

Popüler Haberler

Copyright © 2024 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır.
İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.